15.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
ŞANSAL BÜYÜKA İLE DOBRA DOBRA
Son yıllarda görülmemiş bir transfer sezonu yaşıyoruz. Bırakın Avrupa’yı, dünyanın kabul ettiği, yıldız sınıfına koyduğu futbolcular artık bizim lige renk katacaklar, heyecan, kalite katacaklar.
Şu söylenebilir, söyleniyor da; “Kardeşim bu oyuncular artık yaşlandı ya da yaşlanıyorlar. Geçen sezonu bir bölümü sakat geçirdi.” Bunların hepsi tamam, ancak şu unutulmasın; bu sezonun sonunda Fransa’da Avrupa Futbol Şampiyonası finalleri var. Nani, gelirse Quaresma, Podolski, Van Persie, ulusal takımlarıyla mutlaka bu finallerde yer almak, oynamak, kendilerini göstermek isteyecektir. Bu nedenle bizim ligi “ıskalayacaklarını” hiç düşünmem. Bu şöhretler, ülkelerinden uzakta olmalarına rağmen, ülkelerinin milli takımına girebilmek ya da o milli takımdaki yerlerini korumak adına bizim Süper Lig’de fırtına gibi esecektir. Kendi kariyerlerini korumak, kariyerlerine yeni sayfalar katmak adına işi sıkı tutacak ve bunu sezon sonuna kadar taşıyacaklardır. Bugün Ronaldo’nun, Messi’nin paraya mı, şöhrete mi ihtiyacı var? Şöhretleri de, paraları da yedi sülalelerine yeter. Buna rağmen kendilerini parçalıyorlar. Niye? çünkü kariyerlerine oynuyorlar, o kariyerlere yeni “en”ler, yeni rekorlar katmak istiyorlar.
Naniler, Podolskiler, Van Persieler, Quaresmalar da az kariyerli oyuncular değiller. Onların da kariyerleri adına yapacakları çok şey var ve önlerindeki en önemli fırsat, sezon sonundaki Avrupa Futbol Şampiyonası finalleri... Görecekseniz, kendilerini izlemeye, milli takımlarının bir hocası gelecek, bir başka hocası gidecektir. Sürekli göz hapsinde olduklarını, “Biri bizi gözetliyor” pozisyonunda olduklarını her hafta hissedeceklerdir.
Ortada sadece endişe verici tek bir durum var; yeter ki bu dünya markalarını “yağmur yağdı, güneş çarptı, don yaptı” kolaycılığı ve bahaneleri ile futbol sahaları yerine ay yüzeyine benzeyen tarlalara mahkum etmeyelim. Bu konuda Futbol Federasyonu’na büyük görev düşüyor. Umarım sahaların denetlenme konusunu “bizim işimiz değil” diye görmezden gelmezler, titiz biçimde daha sezon başından gerekli alırlar, aldırırlar...
Fenerbahçe’nin hesabı
Geçen transfer sezonunu bir Diego ile geçiren Fenerbahçe, bu transfer döneminde müthiş işlere imza atıyor. Bu kadar transfer, bu kadar hareket niye? Bunun birçok nedeni sayılabilir... Ama biri var ki, Başkan da, yönetim de çok kararlı ve istekli... Fenerbahçe, UEFA kararıyla üç yıldır Şampiyonlar Ligi’ne gidemedi. Yerine arkadan gelen rakipleri gitti. Fenerbahçe’nin alacağı paraları o rakipleri aldı. Fenerbahçe Başkanı’nın ve yönetiminin bu nedenle canı çok sıkkın... Bu takımı kurmalarının ilk nedeni, iki eleme turunu geçip Şampiyonlar Ligi’ne gidebilmek... Hadi ilk eleme turunda zayıf bir rakip olacak. Ama ikinci eleme turunda “Babalar” var. Fenerbahçe, “Babalar”a teslim olmak istemiyor. Seyircisinin Şampiyonlar Ligi özlemini gidermek için gerçekten kararlı... Dileriz hesaplar tutar.
Ya beraat çıkarsa...
Fenerbahçe’nin önemli bir yöneticisine, “Şike davasından beraat çıkarsa, UEFA’ya gidip üç yılın parasını isteyip hesabını sorar mısınız?” dedim. “Hiç şüphen olmasın” yanıtını verdi. Aziz Yıldırım ve arkadaşlarına bu yeniden yargılanma sürecinde “beraat” çıkarsa, UEFA’nın başı çok ağrıyacağa benziyor. UEFA bu, her deliğin içinden çıkmayı, her şeye bir bahane yaratmayı iyi bilir ama cezayla geçen üç yılın parasal hesabını yaptığınızda UEFA’nın başı çok ağrır. Hiç kuşkunuz olmasın, bu yeniden yargılamayı UEFA herkesten daha dikkatli takip ediyordur ve “beraat” çıkmasın diye resmen dua ediyordur.
Bu ne sevgi ah!
Galatasaray taraftarı için Melo, adeta “tapılacak adam” dı. Melo için de Galatasaray uğrunda ölünecek takım... Arma öpmeler, “ölürüm sana ölürüm” diye şarkı söylemeler... N’oldu peki? Otuzunu aşan Melo, daha bir yıllık sözleşmesi varken üç yıllık sözleşmeye dayattı, yönetim haklı olarak kabul etmeyince, ortada ne öpülecek arma ne de uğrunda ölünecek takım kaldı. Melo mızıkçılık yapıp “Ben oynamıyorum” dedi. Benzer bir durum Demba Ba için de geçerli... Uğruna besteler yapıldı, bastığı yerlere neredeyse kırmızı halılar serildi, Demba Ba’ya laf söylemeye niyetlenenler neredeyse linç edildi. N’oldu uğruna besteler yapılan Demba Ba... “Türkiye’de mutsuzum, İngiltere’ye dönmek istiyorum” deyip, Çin’in yolunu tuttu. Hadi Demba Ba hiç olmazsa para kazandırdı, Melo sözleşmesi varken su kaynattı. Şarkı tam yerine oturuyor; Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap...
Golcüler tamam da...
Galatasaray ‘da Burak Yılmaz gibi, Umut Bulut gibi ülkenin ön önemli golcüleri var. Şimdi bu ekibe bir de dünyanın en önemli golcülerinden biri olan Podolski katıldı. Buna rağmen yeni bir golcü daha gelecek diye ortalıkta laf dolaşıyor. İlgimi çeken şu; bu kadar önemli golcülere rağmen hâlâ golcü arıyorsun, sadece Semih ve Chedjou’ya kalan, her sakatlanmada devşirme Hakan Balta’ya sarılmana rağmen bir stoper aramıyorsun. Gerçekten ilginç... Ya da arıyorlar da kamuoyunun mu haberi olmuyor.
Hoca dikkat
Galatasaray hocası Hamza Hamzaoğlu, transfer çalışmalarına gelen eleştirilerle ilgili olarak “Kulübü de düşünmek lazım” demişti. Hamza Hoca haklı, kulübün kasasını düşünmek lazım... Ama lig başlar, işler kötü giderse Hamza Hoca’yı kimse düşünmez. Umarım hoca bunun farkındadır.
Dün dündür...
Beşiktaş “feda” yılında Queresma’yı gönderme kararı aldı. O günlerde teknik direktörlüğü gündemde olan Mustafa Denizli “Madem transfer yapılmayacak, hiç olmazsa mevcutları göndermeyin. Quaresma alınırken karşıydım ama şimdi madem ki bu takımın oyuncusu, gitmesine de karşıyım” dedi. Denizli ile yönetim arasındaki bu görüş ayrılığı yüzünden hocanın Beşiktaş’ın başına geçme işi yattı. Aradan iki yıl geçti, Quaresma’yı ısrarla gönderen yönetim, şimdi, büyük ölçüde taraftarı mutlu etmek adına Quaresma’yı geri alacağını kamuoyuna açıklıyor. Quaresma’nın gönderilmesi ile getirilmesi konusunda bu müthiş çelişkiyi görünce aklıma merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in o ünlü sözü geldi: Dün dündür, bugün de bugün...
Kerim’in güneşi
Bu yazacaklarımda yanılma payım olabilir. Çünkü doğruluğu konusunda kesin bir onay alamadım. Ama gene de yazma ihtiyacını hissediyorum. Biliyorsunuz, eğer bir futbolcu, parlayacaksa, sınıf atlayacaksa, bunun en büyük ilaçlarından biri Şenol Güneş hocadır... Duyduğuma göre Kerim Frei’nin üzerinde bir güneş parlamaya başlamış… Şenol Hoca, dost sohbetlerinde bu sezon çok parlak bir Kerim Frei izleyeceğimizin ipuçlarını veriyormuş. Şenol Hoca söylüyorsa doğrudur. Yeter ki Kerim Frei ayağına gelen bu fırsatı tepmesin.
Ne gerek var Başkan?
Fenerbahçe’nin Van Persie ile kesin anlaşmaya vardığı açıkça belli olmuş, transfer bitmiş, artık her şey belirlenmiş. Beşiktaş Başkanı Fikret Orman tam bu sırada “Van Persie ile ilk biz konuştuk” diyor. Bu açıklamaya ne gerek var Başkan... O zaman ne oluyor, sen konuşuyorsun alamıyorsun, rakibin gidip alıyor. Bu açıklama ile kendi camianın moralini bozuyorsun, rakip camianın özgüvenini arttırıyorsun. Bir de durup dururken kendi camianda “beceremediler” diye hedef oluyorsun.
Bursa’da ne oluyor?
Profesyonel yaşamda ayrılıklar elbette olur. Gelenler olur, gidenler olur... Ama bu doğal akış, bu transfer sezonunda Bursaspor için geçerli değil... Çünkü gidenler ifade yerindeyse “deve dişi” gibi adamlar... Şener, Civelli, Fernandao, Belluschi... Elbette önemli transferler de var ama kayıplar o kadar büyük ki, dileyelim gelenler gidenleri aratmasın.
Deli dolu ve yiğit
Deli dolu, yiğit bir adamı, meslektaşımız Devrim Sağıroğlu’nu kaybettik. Bizim mesleğin en “kıvrak” kalemlerinden biriydi. Kaleminin kıvraklığına rağmen kendisi hiç kıvrak olamadı. Doğru bildikleri adına, yel değirmenleriyle savaştı, duvarlara tosladı, kafasını, gözünü patlattı ve kariyeri adına ağır bedeller ödedi. Buna rağmen hiçbir zorluk, onun isyanını bastıramadı, törpüleyemedi. Ecele bile tam beş yıl isyan etti, kafa tuttu... Kendi doğruları ile yaşadı, kendi doğruları ile öldü. Arkasında unutulmaz bir “Deli Devrim” bıraktı.
Hodri meydan
Meslek hayatımda belki elli türlü MHK, hakem eğitimcisi gördüm. Hakem eğitiminde ve yetiştirilmesinde Bülent Yavuz kadar etkilisini görmedim. Tamam MHK Başkanı yapmayın, ama hakem eğitiminde kendisine bir şans verin. Yavuz’la geçenlerde konuştum , “Türkiye’yi adım adım gezer, her yıl en az üç yeni ve genç hakemi Türk futboluna kazandırırım” diyor. Madem bu kadar iddialı, bir “Hodri meydan” desenize...
Herkes rahatladı!
Eski hakem Kuddusi Müftüoğlu milletvekili olmak istedi, yapmadılar... Müftüoğlu, bir sonraki yerel seçimde belediye başkanı olmak istedi yapmadılar. Kuddusi Müftüoğlu’nu şimdi MHK Başkanı yaptılar. Neyse Müftüoğlu’na bir koltuk bulundu; hem kendisi rahatladı, hem de çevresi...