Bizim kulvarda bazı zaferler vardır, unutulması imkânsızdır, hafızalara adeta kazınır.
17 Mayıs 2000... Danimarka’nın Kopenhag kenti... UEFA Kupası finali... İngiliz devi Arsenal ve Galatasaray... Hala o maç film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor, her dakikasını anımsıyorum. Bir deyiş vardır, “anlatılmaz, yaşanır” diye, işte öyle!
Zaferden zafere koşan Aslan, güçlü rakibini penaltı atışlarıyla yendi ve UEFA Kupası’nı ülkemize taşıdı. Kadroya bakıyorum, üç yabancı sahada, biri de yedekte, hepsi o kadar... Diğerleri mi? Türk oğlu Türk... Yabancılar içinde biri vardı ki, onu bir başka köşeye koymak gerekiyor... Karpatların Maradonası George Hagi, katkısı tartışılamaz... Ne var ki, asıl mücadeleyi ortaya koyan yerli oyuncularımızın bu başarıdaki katkıları yadsınamayacak derecede büyüktür.
20 yıldır övünüyoruz
Düşünün, bu büyük başarıyla 20 yıldır övünüyoruz!
Ya boşa giden yıllar?
Şunu anlatmak istiyorum; o efsane kadroda yer alan Türk oyuncu sayısı bir hayli fazla... Dönelim bugüne, milyonlarca dolar ya da euro harcıyoruz, niye? Avrupa’da büyük başarılara imza atmak için... Sonuç sıfıra sıfır, elde var sıfır! Bir Taffarel, bir Hagi, bir Popescu, 8 de Türk futbolcu eşittir UEFA Kupası...
Bugün Galatasaray yurt dışında en çok tanınan takımlarımızın başında geliyorsa bu da UEFA Kupası’yla doğru orantılıdır...
Bu kupaya yenilerini ekleyemiyorsak, bir yerde eksik işler yapıyoruz! Kaliteli 3-4 yabancı alacağımıza, liglerimizi yabancı mezarlığına çeviriyoruz! Milyonlarca dolar kuş misali uçup gidiyor, sonra kasalar ‘tam-takır’ kalıyor, parasal kriz aldı başını gidiyor. Batağa sürükleniyoruz, batağa!
Bu da benim hayalim
Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazanmasında Fatih Terim hocamızın katkısını unutamayız, hakkını teslim etmek gerekir.
Kupanın 20. yılında Fatih Terim, Terim’e bir mektup yazdı, çok hoşuma gitti... Hayal kurmanın bir faturası yok, kur kurabildiğin kadar! Ancaak, inanmak var ya, inanmak, başarının yarısıdır...Ne diyor Terim, Terim’e yazdığı mektupta özetle; “Yüzündeki her çizgide yaşadıklarının ve yaşattıklarının izi olacak. Hiç bitmeyecek hayallerin için yaşayacaksın... Ta ki o hayallerin gerçek olana dek...”
Terim’in hayalinde bir kupa daha olduğunu biliyoruz, Devler Ligi... Onunla birlikte yaşadığımız 2008 Avrupa Şampiyonası finallerini de unutamıyoruz.... O nasıl geri dönüşlerdir arkadaş? Futbolsuz günlerimizde TV’lerden o finallerin özetlerini izlerken bile, o anları bir kez daha yaşadım, tüylerim diken diken oldu...
Dilerim hocamızın bu büyük hayali gerçekleşir, Allah ona uzun ömürler versin...
Artık, Avrupa arenalarında hep olmalıyız, bu da benim hayalim!
Güzel sözler
“Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve koruyacak olan sizsiniz.”
-Mustafa Kemal ATATÜRK
Kim evet, kim hayır!
İç hatlarda ligin oynanmasıyla ilgili değişik düşünceler var... Valla, hangi kulübün oynamak istediğini, kimin buna karşı çıktığını sayısal olarak net bilmiyoruz! Rizespor Teknik Direktörü Ünal Karaman ne diyor; “İnsanın değeri dünyalarla ölçülemez. İnsanların aileleri var, evlatları var... Yetkililerin yönettikleri insanlar da evlatları sayılır...”
Fazla söze gerek var mı? Nokta...
Fransa yanlış mı yaptı?
Bundesliga start aldı, biz de ona takıldık, futbolu ne kadar özlediğimizin farkına vardık.
TFF Başkanı Nihat Özdemir, 12 Haziran’ı işaret etti, etmesine de görüyoruz ki Başkan temkinli, açık kapılar da bırakıyor. Çünkü çekinceleri var, o da ‘sıfır’ riskle bu oyunun yeniden başlamasını istiyor. Oynansın, oynanmasın, tescil edilsin tartışmaları da sürüyor, korkular dile getiriliyor.
Ben de köşemde haftalardır düşüncelerimi yazıyorum. İnsan sağlığının önüne hiçbir şey geçemez, geçmemeli.
Efendim, Almanya başlattı, görüyoruz ki, yedek kulübelerinde fiziksel mesafe uygulamaları iyi.. Gol sevinçleri eskisi gibi sarmaş-dolaş değil... Bu oyun öyle bir oyun ki, hijyen konusunda hata yapmamak mümkün değil, bir an insan dalabilir, unutabilir, bu da olası...
Taraftar bu oyunun tadı, tuzudur... Başkan Özdemir, Temmuz ayında maçların seyircili oynanabileceğine de vurgu yaptı, içimize su serpti, umut verdi.
TFF’nin özerk olduğunu biliyoruz, Sağlık Bakanlığı’nın kararı TFF’ye bırakmasından doğal ne olabilir? Ülke olarak FIFA ve UEFA’ya bağlıyız, onların kurallarına uymak zorundayız... UEFA bizim iç işlerimize karışamaz, ancak iptal gibi bir durum olduğu taktirde, bazı uygulamaları devreye sokabilir...
Örneğin, Başkan Ceferin, Fransa’yı örnek verdi ve erken tescil kararı nedeniyle eleştirdi. Tepki olarak, UEFA’nın ön eleme şartı getirebileceği de ileri sürülüyor. Ama bu noktada ne iptal, ne diskalifiye ne de ön eleme oynamak insan hayatından daha önemli değil.
Koç’un dostluk adımları
Sporun bir dostluk köprüsü olduğunu yinelemeye gerek yok... Son yıllarda futbolumuzda başlayan gerginliklerden biz de yıldık-usandık, yazdık, söyledik dilimizde tüy bitti, anlatamadık!
Görüyoruz ki, şu virüs belası dostluk adımlarının yeniden atılmasında köprü oldu! Örneğin Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, ezeli rakibi Galatasaray’ın Başkanı Mustafa Cengiz’i zor günlerinde hiç yalnız bırakmadı, her fırsatta aradı, hastanenin yolunu tuttu... Koç keza Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi’ye de geçmiş olsun dileğinde bulundu, örnek oldu, kutluyoruz. Dileriz bu adımlar sadece zor günlerde atılan adımlar olmasın, kalıcı olsun!