Futbol ilk etapta netice oyunudur. Buna lafımız yok. Ancak neticeye oynarken, biraz iyi futbol oynamak zorundasınız. Söyleyin Allah aşkına, hiçbir özelliği olmayan Helsinki karşısında Beşiktaş’ın özellikle ilk yarıda ortaya koyduğu futboldan keyif aldınız mı?
Sizleri bilemeyiz, ama bizler almadık!
Helsinki’nin koca doksan dakikada bir dişe dokunur pozisyonu yok.
Şimdi, böyle bir ekip karşısında yıldızlar topluluğu olan Beşiktaş’tan iyi futbol beklemek bizlerin en doğal hakkı değil mi?
Allah’tan Quaresma, biraz da Guti var, yoksa vay halimize! İkinci yarıda Helsinki’nin tur umutlarını rafa kaldıran golde Quaresma yaratıcılığı ve de tekniği inanılmazdı.
Hani Guti’nin ara pasları, onun da çabukluğu olmazsa Beşiktaş, oyunu rakip alana yıkamayacak dersek abartmış olmayız.
Neyse ki Quaresma’nın ikinci yarıdaki mükemmel golü biraz olsun oyuna keyif kattıda, tribünde kendimize geldik.
İki farklı galibiyet Beşiktaş’a rövanşta yeter de, artar bile... Kartal, orada da Helsinki’yi yener... Hem gücü var, hem de yeterli kadrosu...
Aksi büyük hayal kırıklığı olur!
Kaleci Cenk’e de başarılar diliyoruz, tecrübesizliğine karşın hiç de sırıtmıyor, tam tersi kalede inanılmaz güven veriyor. Gelelim bir de Schuster’in kadro tercihine...
Neyse ki Ekrem Dağ’ın biraz geç olsa da farkına vardı, Alman hoca... Ancak Necip gibi genç bir yeteneği yedekte oturtmak, Tabata’yı on birde sahaya sürmenin doğruluğunu kim savunabilir?
Hadi bunu da geçtik, ilerlemiş yaşına rağmen oynadığı futbolla örnek olan İbrahim Üzülmez’in yeri yedekler arası mı olmalıydı?
Hilbert’te ne buldu Schuster anlamakta zorlanıyoruz! Holosko yedek, Hilbert on birde!
Bizce bu tercihte yanlış. Hani Hilbert, attığı gol olmazsa, onu ancak hatalı paslarıyla anımsayacağız...
Futbolda bir gerçek vardır, kadroda istikrarı sağlayamadığınız sürece hedeflere ulaşmakta zorluk çekersiniz.
Tabii ki sakatlıklar nedeniyle zorunlu değişimlere lafımız yok, ama bir hafta iyi oynayanı, ikinci hafta yedeğe çekmek bizce yanlışların en büyüğüdür.
Gelelim Buca maçındaki Tayfur Havutçu krizine! Neymiş efendim, Havutçu tribünde oturmalıymış!
Niye? Ligleri, takımları, oyuncuları en iyi tanıyan olduğu için mi?
Ya da Necip’in oynatılmasını istemesi mi Havutçu’yu suçlu konuma, ya da istenmeyen adam durumuna getirdi?
Yönetimin Tayfur Havutçu konusundaki tutumunu merak ediyorum, ona sahip çıkacakları mı, yoksa Schuster’e tamamen teslim mi olacaklar?