Süper Lig için geri sayım sürerken, Beşiktaş’ta bir Orhan Ak krizi patladı! Sosyal medyada tepkilere bakıyorum, Kartal’ı yeni sezonda sıkıntılı günler bekliyor!
La Liga ekiplerinden Eibar ile oynanan maçta bir grup taraftar Orhan Ak’ı protesto etti, hadi orada elli kişi, ya Vodafone Park’ta 50 bin kişi olacak... Fotoğrafı görür gibiyim, bu kriz tatlıya bağlanır mı, bağlanmaz mı, çok zor... Gerçi Orhan Ak özür diledi, iyi de yaptı, ancak o tarihi statta bu gözler, bu kulaklar öyle protestolara tanıklık etti ki, hangisini anlatsam!
Hadi filmi biraz başa saralım, Burak Yılmaz’ı anımsatalım sevgili taraftarlara! Burak Yılmaz’ı da istemediniz, sosyal medyadaki tepkileriniz hâlâ hafızalarda kazılı! Artı maçlar sırasında da yüksek sesle protesto ettiniz, ortada imza bile yokken! Sonra mı? Burak Yılmaz geldi, ne oldu? Golleriyle Kartal’ı sırtladı, alkışladınız, bağrınıza bastınız, takımın kaptanı oldu, doğru da yaptınız... Kaldı ki Burak Yılmaz’ın Beşiktaşlı olduğunu da bilenlerdenim... Kulaklarını tepkilere kapadı, işini dört-dörtlük yaptı, tribünlerle yeniden barış ortamı yarattı.
Elbette bu iki olay arasında fark yok değil! Ne var ki, şunu da unutmamak gerekir Abdullah Avcı ekibiyle işbaşı yaptı Beşiktaş’ta, yönetim kanadı da buna onay verdi. Orhan Ak olayını sakal-bıyık meselesine benzetiyorum...
Niye mi? Abdullah Avcı’nın yıllardır yardımcılığını yapıyor, bu şartlarda Orhan Ak’la yollarını ayırır mı, ayırırsa demorolize olacağı kesin, bu da onun verimini düşürür.
Top, Başkan Fikret Orman’da artık, nasıl bir politika izleyeceğini ben de merak ediyorum! Onun da işi zor. Yolları ayırsa bir türlü, ayırmasa iki türlü! Hadi diyelim ki Başkan da kulaklarını protestolara kapadı, eleştirilerin odak noktasında kalır! Efendim, dostlar diyor ki, maçlarda Abdullah Avcı’nın yanında nasıl olsa Gökhan Keskin yer alacak. Ne fark eder ki?
Ha Ümraniye’de olmuş, ha statta olmamış! Taraftarın diline, tepkisine bugüne kadar hangi yönetim fren koyabilmiştir ki? Çözümün adresi tribünlerdir arkadaş, tribünlerdir, bunu bilir, bunu söylerim!
Efsane fotoğraf
Zaman ne çabuk akıp gidiyor. Benim gençlik yıllarımın efsaneleri çoluk-çoçuğa karışmış, birçoğunun saçları beyazlamış... Metin-Ali-Feyyazlı, üç yıl üst üstte lige damgasını vuran o kolej takımı Beşiktaş’ı anımsıyorum...
O erişilmesi güç başarı öyle şansla falan elde edilmedi... Takımdaşlık ruhunun her zerresi vardı takımda. Birliktelik, dostluk vardı, var oğlu vardı.
Hepsi yerliydi, arada bir uğrayıp giden yabancılar da vardı!. O yıllar benim biraz çırak, biraz ustalık dönemlerimdi. Geçtiğimiz günlerde sevgili dostum Ali
Gültiken’in kızı Selen evlendi, davetliydim, İstanbul’a uzaktım, katılamadım, üzüldüm. O kolej takımında yer alan efsanelerle iletişimim hâlâ tüm sıcaklığıyla sürüyor, hız kesmiyor. Selen’in o mutlu gününde özel bir fotoğraf karesi de var...
Bitmedi o başarılarda tuzu-biberi olan Gordon Milne ve eşiyle birlikte taa İngiltere’den gelip, düğünde yerini alması dostlukların, o dönemlerdeki başarıların nasıl geldiğinin en büyük belgesidir.
Güneş ışıkları
Yıllardır A Milli Takım’ı izlerim. 350’ye yakın maça tanıklık ettim, birçok yerli ve yabancı hocayla haşır-neşir oldum.
Şimdilerde Şenol Güneş ikinci kez ay-yıldızlı ekipte bayrağı teslim aldı. Eylül ayı içinde önce Andora, sonra Moldova ile iki puan maçımız var. Görüyoruz ki Şenol Güneş hocamız maçlara uzun süre olmasına karşın, yan gelip yatmıyor, Anadolu takımlarının hazırlık kamplarını ziyaret ediyor, futbolcuları izliyor, meslektaşlarıyla bir araya geliyor. Kadrosunda bulunan oyuncuları gözlem altında tutuyor, yeni adayları kovalıyor.
Çok hoşuma gitti hocanın bu turları... “Gözden ırak olan, gönülden de uzak olur” atasözünden yola çıkmış, yeni yıldız ve yeteneklerin arayışında. Güneş hoca işkoliktir, öyle masa başında oturup, sağdan-soldan gelen referanslara sığınmaz, çıplak gözle, gider izler. Yetişemediği yerlere de yardımcılarını görevlendirir. Anadolu takımlarını izleyerek oradaki genç yeteneklere moral verir, verimlerini artırır. Durmak yok, yola devam hocam. İşte Şenol Güneş’in farkı da burada yatıyor.