Bilal Meşe

Bilal Meşe

bmese@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bol kırmızı kartlı Galatasaray-Trabzonspor maçı üzerine yorumlar sıcaklığını koruyor, uzun da süreceğe benzer. Ortalık adeta savaş alanına döndü, futbolumuz bir bilinmeze yelken açmış, gidiyor! Ortalık toz-duman, faturanın tamamını hakeme çıkarmak adına çırpınıp duruyoruz!

İşte burada durun beyler... Şöyle biraz rotayı geçmişe, yani 25 Ocak 2004’e çevirelim, Beşiktaş-Samsunspor maçını anımsayalım... Hakem Cem Papila, tam beş kırmızı kart çıkardı, oyun 84. dakikada bitti. Zago, İbrahim Üzülmez, Ahmet Yıldırım, Pancu ve İlhan Mansız (ki bilerek), kırmızı kartla oyun dışı kaldı. Bu dakikaya kadar skor 4-1 Samsunspor lehine idi... Oradaydım, Allah rahmet eylesin, Erdoğan Arıca’nın farkın dörde çıkmasından sonra, oyuncularını uyararak, takımı geriye çekmesi hâlâ gözümün önünde... Tam bir spor adamıydı... Çünkü o da bu oyunun içinden yetişti, psikolojiyi, saygının, sevginın, dostluğun ne demek olduğunu iyi biliyordu.

Haberin Devamı

O gün yazdım, bugün de yazıyorum... Kibar Feyyaz Uçar, hakemle konuştu, “Hocam yüzünü yıka kendine gel” diyerek tepkisini ortaya koydu, birileri gibi (!) tehditler savurmadı. Ahmet Yıldırım ise üzüntüsünü, “Ben ne yaptım hocam” diyerek dile getirirken, soyunma odalarının yolunu tutuyordu. İki tepki de tehditten çok, insani duyguları ortaya koyuyordu, robot değiller ki!

Robot değiller!

Dönelim bugüne, Deniz Ateş Bitnel vakasına! Verdiği, vermediği penaltıları tartışacak halimiz yok, her şey ortada... Kırmızı kartlarda tek bariz hatası Özer’i atmasıydı. Ancaak görüp, çalamadığı penaltı pozisyonlarının altında ezildi, psikolojisi bozuldu, kokartına yakışmayacak bir yönetim ortaya koydu, toparlayamadı!

Peki kardeşim, bu oyunun başaktörleri, futbolcuların hiç mi suçu yok? Altıpas içinden boş kaleye topu atamayan Umut Bulut’un yan yollara saparak kendini yere atmasına ne demeli?

Hadi hakem pozisyonu yanlış süzdü ki, çık ortaya, “Hayır hocam penaltı değil” de, tarihe geç. Gökhan Gönül’ü anımsa, hakem aut atışını gösterdi, “Hayır hocam, top benden çıktı, korner” şeklindeki uyarısından dersler çıkarmanı beklerdik! Selçuk İnan’ın penaltı atışından sonra çok mutlu olmadığı yüz ifadelerinden belliydi!

Haberin Devamı

Dememiz o ki, hakem de bu oyunun bir parçası... Uzaydan gelmedi, o da bizim insanımız... Sanırsınız ki tek suçlu o? Hayır, ortada gergin bir tablo var ve tablonun en büyük parçaları sizlersiniz arkadaşlar.

Cüneyt Çakır, Arsenal- Barcelona maçında penaltıyı çaldı, kimsenin gıkı çıkmadı. Bizde bırakın penaltı kararını, taç-korner atışlarına öyle tepkiler koyuyorlar ki, gözlerimize inanamıyoruz.

Topun kendisinden taça çıktığını bal gibi biliyor, hakemi yanıltmak için elini havaya kaldırıyor! Hafif bir darbe alıyor, çığlığı basıyor, sanırsınız ki ayağı kırılmış! Yerden yere kendini atan, beş saniye sonra kalkıyor, at gibi koşuyor! Ya arkadaş neticede bir taç atışı, bunun için bağırmaya, hakemi yanıltmaya ne gerek var... Nerede kaldı fair- play ruhu!

Orada değildik ama...

Milliyet’in, “Ayağına sıkarım” haberinden sonra telefonları adeta kilitlendi... Trabzonsporlu sevgili taraftarların müthiş tepkilerine hedef olduk. Bu sözler Aykut Demir’e aitti. Bize en çok, “Siz orada mıydınız?” diye sordular.

Haberin Devamı

Takım arkadaşım Cemal Ersen’in yazdığı her haberin altına imzamı atarım. Çünkü tepeden-tırnağa deneyimli gazetecidir. Evet, orada değildik tabi ki... O haber, hakem ve gözlemcinin raporlarına yansıyan ifadelerdir. Yani haberdir, yorum değildir. Doğru veya yalan bizi ilgilendirmez. Ortada raporlar var, bunları yazmak, kamuoyu ile paylaşmak bizim temel işimizdir.

Yalansız dolansız

Değerli MİLLİYET okuyucuları, bundan böyle her hafta bu köşede, sizlerle birlikte olmanın heyecanını ve keyfini yaşayacağım. Hiç kimseyi kırmadan-dökmeden, düşüncelerimi, bizim kulvardaki gelişmelerle ilgili eleştirilerimi sizlerle paylaşacağım. Demokratik ortamda herkesin düşüncesini masaya koymasından yanayım, doğrusu da budur.

Bizim lugatımızda, doğrunun yanında, yalan-dolanın karşısında olana gazeteci denir. Ustalarımızdan böyle öğrendik, bu çizgiden ne bir milim sapmamız, ne de yan yollara girmemiz söz konusu olamaz. Artı hiç kimsenin avukatı değiliz, renklere ön yargılı yaklaşmak bizim mesleğin etik değerlerine aykırıdır. Hele hele haberde kılı-kırk yarar, sayfalarımıza yansıtırız.

Bu oyunda herkesin sevgi ve saygı duyduğu ‘renkleri’ vardır, buna gıkımız çıkmaz. Ne var ki bu sevgi ‘fanatizme’ dönüşürse, işte burada yokuz. Spor dostluk-kardeşliktir, ülkeleri birbirine yaklaştıran en büyük köprüdür. Bir geçmişi anımsıyorum, bir de bugüne bakıyorum, fanatizm giderek tavan yapmış tırmanıyor, içimizi kemiriyor, tartışmayı bile beceremez hale geldik!

Bu güzelim ülke, güzelim insanları bunu asla hak etmiyor. Ne oldu bizlere? Geçmişte birlikte maç seyreden farklı renklere gönül veren insanlarımıza ne oldu? Oturalım, şapkamızı önümüze koyalım, bu güzel ülkede yeniden sevgiyi - dostluğu öne çıkaralım ne dersiniz?