Milli Takım’la yıllardır birlikteyim. Sayısız teknik adam, sayısız futbolcuyla birlikte oldum, aynı dili konuştum, aynı havayı soludum.
Andorra ve Macaristan karşılaşmaları öncesinde de yine ay-yıldızlı ekibin peşindeydim. Bazılarıyla selamlaştık, bazılarıyla kısa da olsa sohbetler ettik.
Şunu gördük; takımın havası yerindeydi, en önemlisi ‘güven’ faktörü ön plandaydı.
Hepsi ağız birliği etmişcesine, iki maçtan da alınacak 6 puandan söz ediyordu. Abdullah Avcı, talebelerine olan güvenini her fırsatta dile getirdi bu süreçte. Avcı, “Altı puan bizi yukarıya yaklaştırır, eylülde onları geçeriz” diye konuşmaktan dili adeta nasır tutmuştu!
Futbolcular mı?
Brezilya elemelerinde ilk kez futbolculardan bu kadar pozitif enerji aldık dersek inanın abartmış olmayız. Yenilme, ya da puan kaybı olur mu soruları hep askıda kaldı beş günlük süreçte...
Mesela, Milli Takım’ın kaptanı, gözbebeği Arda Turan’a, “Kaptan, Andorra tamam, ya Macaristan” dedik, şu yanıtı aldık: “O maçı da firesiz geçeceğiz, bundan ne senin, ne de ülke insanımızın asla şüphesi olmasın ağabey.”
Yani kaptan, takımına, arkadaşlarına Avcı kadar güveniyordu. Macaristan maçını izlerken, Arda’nın iddialı sözlerinin ne denli doğru olduğuna tanıklık ettik. Arda’nın üst düzey futbolu, Böde’nin attığı gole kadar, ekibe pozitif müthiş yansımalar yaptı.
Şükrü Saracoğlu Stadı’nda yeni bir tarihe imza atacaktık, olmadı, yıkıldık. Skor tabelasıyla, sahadaki futbolumuz asla örtüşmedi.
Yani, yazık oldu.
Evet, Abdullah Avcı, yardımcıları, kaptan Arda Turan ve arkadaşlarının inancı tamdı, onlar Şükrü Saraçoğlu’nda benzetme yerindeyse ‘iş kazasına’ uğradılar.
Hem onların içi yandı, hem de bizim...