Bilal Meşe

Bilal Meşe

bmese@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Şu teknik adamların, puan kaybını ‘yorgunluğa’ bağlamalarına bir türlü anlam veremiyorum. Sevgili Şenol Hocamız, Antalyaspor maçı sonrasında da bu kelimeyi kullandı.
Kendi penceresinden haklı olabilir. Ne var ki bizce hiç de öyle değil... Avrupa’daki takımlara bakın, neredeyse üç kulvarda mücadele ediyorlar, böylesi mazeretlere sığındıklarına pek rastlamadım. Sanırsınız ki, arkadaşlar inşaatta çalışıyor, taş taşıyor, yorgun düşüyorlar!
Antalyaspor karşısında kaybedilen iki puanın nedeni asla bu olamaz, olmamalı... Madem ki bir yorgunluk söz konusu, o zaman rotasyona gidersiniz. Kaldı ki elinizin altında alternatif oyuncular var. Örneğin, ‘kızarmayı’ alışkanlık haline getiren Aboubakar’a yedeğe çeker, aslan gibi Cenk Tosun’u sahaya sürersiniz. Bitmedi; Oğuzhan bir görünüyor, bir kayboluyor. Elinizin altında Gökhan İnler var. Ancaak, Aboubakar, sürekli arkadaşlarını eksik bırakıyorsa, -ki öyle, puan kaybında, bizim lugatımızda ‘yorgunluk’ kelimesine yer yoktur. Peki, Talisca çıkar mıydı? Vallahi kalsaydı iyi olurdu bizce...
Yorgunluktan çok, formsuz oyunculara dikkat etmek gerekir. Aboubakar’ın diriliğine, yıpratıcılığına gıkımız çıkmaz. En formda oyuncu dersek abartmış olmayız. Yalnız sahada kalamıyor, arkadaşlarını eksik bırakıyor, savunmaya mahkum ediyor!
Olympiyakos gibi kritik bir maçta seni eksik bırakan, forvet oyuncusunu Antalya’da on birde sahaya sürmenin mantığını kim açıklayabilir? Para cezasından söz ediliyor. Futbol Zirvesi’nde bazı yöneticilerle konuştum, bu konuda taviz vermeyeceklerini söylediler. Elbette onların bileceği iş... Övgünün olduğu yerde yergi de vardır ama onu kaybetmeme adına ‘taviz’ vermeye kalkarsanız, ipin ucu kaçar, bilesiniz!

Ayağınızı yorganınıza göre uzatacaksınız
Futbol Zirvesi’nde, UEFA Finansal Fair Play Direktörü Andrea Traverso, Türkiye’deki takımların aşırı harcama yaptıklarını ve borçların giderek arttığını söyledi. Aslında onun söylemesine de gerek yoktu, bizler de biliyoruz! Çünkü UEFA’nın en çok kapısını çaldığı takımlar bizim ülkemizde... Eeee ayağınızı yorganıza göre uzatmasanız, olacağı da budur beyler!
Açıkçası şu yönetim kurullarını anlamak da zorlanır oldum. Efendim, siz değil miydiniz, yabancı serbestliği isteyen? Neymiş yerli oyuncuların transfer ücretleri el yakıyormuş. Aşağı çekme adına hepiniz yabancıya rotayı çevirdiniz. Sağda-solda, nerde elde kalmış, kariyeri yok denecek oyunculara yapışırsanız, ne başarıyı yakalarsınız, ne de borç yükünden kurtulursunuz?
Kasanız tam takır kalır, UEFA da peşinizi bırakmaz, Avrupa kapılarını yüzünüze kapatır!
Biz hep söyledik, yazdık, çizdik. Dilimizde tüy bitti. Rotayı altyapılarınıza çevirin, çareyi orada arayın. Sırf günü ya da sezonu kurtarmak adına kulüplerin paralarını çarçur ederseniz, günün birinde yeniden yabancı oyuncuya sınırlama getirilmesini istersiniz.
Sevgili yöneticiler, atı alan Üsküdar’ı çoktaaan geçti, farkında mısınız? Bir yıldıza akıttığınız transfer ücretinin yarısını, hatta dörtte birini altyapıya harcasınız, üvey evlat muamelesi yapmasanız, bugünkü konuma düşmezdiniz! Altyapıda o kadar kaybolan yıldız adayları var ki, hangisini saysak? Altyapısından yetişen oyuncuyu, başka kulüplere gönderen, daha sonra onu büyük paralar karşılığında transfer eden takımlarımız bile var!
Kulüpleri yönetmek, farklı bir yetenek ister. Kendi kurumlarında başarılı işlere imza atan yöneticiler, maalesef aynı takımlarda sınıfta kalıyorlar. Eeee “Nasıl olsa yöneticilik gelip geçicidir” düşüncesi bugünkü ekonomik fotoğrafı ortaya çıkarır. Bunu bilir, bunu söyleriz!
Tamam, bir iki tane kariyerli, yetenekli yabancı yıldıza lafımız olmaz. Tribüne taraftar toplar, bu da ekonomiyle doğru orantılıdır. Süper Ligimize bir bakın Allah aşkına... Küme düşmeye oynayan takımlarda bile onun üzerine yabancı var, gerisini siz düşünün!

İki güzel adam
Sabahları erken uyanırım, hatta zaman zaman hiç uyumadığım da olmuştur. Önceki gün televizyonu açtım, içim cız etti. Değerli meslektaşım, güler yüzlü adam, Tayfun Talipoğlu’nun vefat haberiyle sarsıldım. Sosyal yaşamda yollarımız hep kesişmiştir Talipoğlu ile...Çevresine müthiş pozitif enerji veren, gazetecilik değerlerine sıkı-sıkı bağlı bir fotoğraftı Talipoğlu... TV’lerdeki belgesel tadında yapıtlara damgasını hep vurdu, dur-durak dinlemedi... Hele hele BAM TELİ var ki, hiç bir bölümünü kaçırmadım dersem abartmış olmam.
Dün de başka bir vefat haberiyle sarsıldım. Maalesef muhasebenin gülen yüzü, dostumuz Turan Erdoğan’ı kaybetmişiz. İkisi de o kadar erken bıraktı ki bizleri, sevenlerini... İki güzel adam, mekanlarınız cennet olsun, ışıklar içinde uyuyun...