Belki uç bir düşünce, hatta karşı çıkanlar da olabilir... Olimpiyat Stadı’nda oynamak, bizce ayağına kurşun sıkmaktan farksız! Zeminin yeşil göründüğüne bakmayın, bir hayli bozuk... Bir de buna iklim şartlarını ekleyin, varın gerisini siz düşünün...
Hem rakiple mücadele edeceksiniz, hem de fırtınayla! Tribün kalabalığı da hiçbir şeyi değiştirmiyor! Ne kadar bağırırsanız, bağırın, takımla - taraftar bütünleşemiyor! Yani, ne takım ne seyirci motive olamıyor!
Kocaeli, iki adım ötede... Üstelik, oraya gidip -gelmek, İstanbul trafiğini göz önünde bulundurursak, Olimpiyat Stadı’ndan daha kolay. Artı bir yandan rüzgârla mücadele edeceksiniz, diğer yandan galibiyet arayacaksınız! Hele hele rüzgâr nedeniyle havadan oynamak, başlı başına yetenek ister!
Tüm bu handikaplara karşın, ilk yarıda Eskişehirspor’a çok ciddi pozisyon vermeyen Beşiktaş, iki ‘net’ fırsatı harcadı. Hadi Motta’yı geçtik, Gökhan Töre’ye ne demeli? Böylesi teknik kapasitesi yüksek bir oyuncunun altıpas içinde topu kaleciye nişanlamasını ona hiç yakıştıramadık!
Efendim, asla Bilic takıntım yok! Bizler bu oyunu kendi penceremizden yorumluyoruz... Yani bizim doğrumuz, birilerine göre yanlış olabilir, buna da saygı duyarız.
Almeida sakat, biliyoruz.... Peki, Fernandes, sakat mı, yoksa değil mi, net bir şey bilmiyoruz! Ancak kuşlar, Portekizlinin sakat olmadığını ileri sürüyorlar! Yönetim ve teknik kadro belli ki, ipleri koparmışlar!
Olabilir, ancaaak arkadaşlar, bu adamın sözleşmesi sezon sonunda bitiyor. Parasını da tıkır- tıkır alacak. Peki, böylesi yetenekli bir oyuncuyu oynatmak yerine, kırmızı kart göstermenin doğruluğunu kim savunabilir?
Evet, Beşiktaş, Ersan Gülüm’le doksanda güldü ve zirve yarışında kalma adına çok kritik üç puan aldı, kutluyoruz.
Bu galibiyet yukarıdaki düşüncelerimizi asla değiştirmez.
Yeni transfer Jones’u oyunda kaldığı süreçte anımsayan var mı, ben göremedim de!
Peki, Almeida yoksa, ilk on birde Ömer mi, yoksa Mustafa Pektemek mi olmalı? Ömer, geleceği olan bir oyuncu, ancak o baskıyı şu aşamada asla kaldıramaz! Elinizde Holosko gibi topu rakip alana taşıyan, hatta boğuşan bir oyuncu niye on birde olmaz, doğrusu anlamakta zorlanıyoruz!