Bir gün antrenmana gittim, kapıdaki görevliler, “Bilal ağabey, Toshack sizin girişinizi yasakladı buraya” dediler ve beni içeri almadılar. Hoca yaptığım haberden rahatsız olmuş. Doğruca Süleyman Abi’nin kapısını çaldım. Başkan, “Bir dakka, olmaz öyle şey, yazdıkların yalan değilse ki, olduğunu sanmıyorum. Ne demek Fulya’ya girememek” diyerek ayağa kalktı, sekreterine, “Bana hemen Toshack’ın tercümanını bağlayın” dedi... İki saat sonra yasak kalkmıştı.
Anılar... Süleyman Seba ile 41 yıllık süreçte çok anılarımız var, yazmakla bitiremeyiz, dizi yapsak, yetiştiremeyiz... Ancak öyle yaşanmışlıklar var ki, onları da yıllarca unutamayız.
Süleyman Abi’nin, karizmatik kişiliği, duruşu, söylemleri, rakiplere olan saygısı sınırsızdı. Haksızlığa, yalana - dolana hiç tahammülü yoktu. Tepkisini dile getirirken bile, kırıp - dökmezdi.
Hiç unutmam; Toshack, Fulya’da teknik direktör... O yıllarda işler takımda pek de iyi gitmiyor... Biz de Fulya’da olan biteni, tek kelimesi yalan - dolan olmadan satırına kadar sayfamıza taşıyorduk... İşimiz buydu. Ancak Milliyet’te çıkan haberlerin, Toshack’ı rahatsız ettiğini de biliyorduk. Bir gün antrenmana gittim, kapıdaki görevliler, “Bilal ağabey, Toshack sizin girişinizi yasakladı buraya” dediler ve beni içeri almadılar. Şaşkınlığımı üzerimden attım, sinirlerimi kontrol ettim, girmek için ısrarcı davranmadım. Ancak yazdığım doğru haberler yüzünden bu tip ‘vetoyu’ ilk kez bir teknik adamdan yemiştim, çok üzüldüm.
Neticede orası benim nafakamı kazandığım bir yerdi, oradan ‘veto’ yemem işsiz kalmam demekti. Bir süre düşündükten sonra Akaretler’e Süleyman Abi’nin yanına gittim, durumu anlattım. Süleyman Abi’nin ilk tepkisi, “Nasıl yani?” oldu. Ben de, “Yazdığımız haberler yüzünden abi” dedim... Başkan, “Bir dakka, olmaz öyle şey, yazdıkların yalan değilse ki, olduğunu sanmıyorum. Ne demek Fulya’ya girememek “diyerek sinirli bir şekilde ayağa kalktı, sekreterine, “Bana hemen Toshack’ın tercümanını bağlayın” dedi...
Bizlere sahip çıktı
Konuşması kısa sürdü, bana döndü, “Git kara sakal, git Fulya’ya” dedi. Evet, Toshack’ın ‘vetosu’ sadece iki saat sürmüştü, başkanın emriyle yeniden Fulya’ya döndüm, kapılar sonuna kadar açıldı.
İşte öyle bir başkandı Süleyman Abi... Mesleğimize, meslektaşlarımıza hem saygı duyardı, hem de bizlere sahip çıkardı. Birileri gibi, çıkıp, müdürlere kimseyi şikayet etmezdi, ‘veto’ kelimesine onun yaşamında asla yer yoktu. Emekçilere olan saygısı, bizi ona her zaman hayran bırakırdı. Bitmedi... Süleyman Abi, titiz bir insandı... Yönetimde konuşulanların dışarıya yani, medyaya sızmasından müthiş rahatsız olurdu... Hiç unutmuyorum, Süleyman Abi’nin 16 yıllık başkanlık süresince özellikle yönetim kanadında her şey güllük - gülistanlık değildi, olmasını da beklemek hayalcilik olurdu. Zaman zaman yönetim içinde oluşan çatlaklar, konuşmalar, bizim için çok önemliydi. Perde arkasını araştırmak, söylemleri sayfamıza yansıtmak da büyük bir gazetecilik isterdi. Hele hele Süleyman Abi gibi, ağzı sıkı bir başkanın olduğu yerde çok daha zordu. Ama gazetecilik zor işleri başarmaktır... Efendim, yönetim kim ne konuşuyorsa, kim kimle kavga ediyorsa, hepsini satır satır sayfalarımıza yansıtıyorduk. Biz yansıttıkça Süleyman Abi, küplere biniyordu, bağırıp, çağırıyordu; “Bunlar nasıl dışarı sızıyor kardeşim? Kim söylüyor bunları Bilal’e?”...
Didik didik aradı
Baktı olmuyor, toplardı hemen yönetim kurulunu... “Yahu kardeşim, bu odada bir mikrofon mu var? Yoksa bir kayıt cihazı mı? Ne konuşsak kara sakal duyuyor, yazıyor. Yazdıkları doğru. Neticede gazeteci ve işini yapıyor” dediğini anlattı dostlarım bana hep. Hatta başkan Süleyman Abi’nin, o toplantı odasını tüm yönetici arkadaşlarıyla birlikte alıcı cihazı var mı, yok mu, diye tepeden tırnağa aradığı bile sonradan ortaya çıktı. Benzetme yerindeyse, bir duvar kağıtlarını söktürmediği kalmış Süleyman Abi’nin...