Sezonun bitmesine iki hafta kala, görüyoruz ki zirvede Galatasaray güçlü rakiplerinin bir tık önünde, büyük avantaj sağladı. Dememiz o ki, çok büyük bir sürpriz olmadığı taktirde zirvenin en büyük adayı Galatasaray’dır.
Bu oyunda özellikle başarısızlıklarda her nedense faturayı hep teknik adamlara keseriz, yönetim kanadını pas geçeriz. Peki, başarıda niye teknik adamı öne çıkarmıyoruz, hakkını niye vermiyoruz?
Nereye varmak istiyorum, Galatasaray’ın şu anki tablosunda deneyimli hocamız Fatih Terim, büyük pay sahibidir. Kolay mı? Bir yanda ekonomik sıkıntılarla boğuşacaksınız, diğer yanda bunu dışarıya yansıtmayacaksınız, bu negatif tablo içinde zirveyi yakalayacaksınız.
Bu savım diğer zirve ortakları için de geçerlidir. Başarı, takım oyunundan geçer, bunun tersini kimse savunamaz bize... Galatasaray, Fatih Terim’in gelişiyle birlikte müthiş bir takım oyunu ortaya koydu. İki hafta kala zirveye adını yazdırması da asla rastlantı değildir.
Diyeceksiniz ki, Aslan her maçta iyi mi oynadı? Yooo, elbette hayır... Ne var ki, bu oyunda bir kural vardır, kötü oynuyorken kazanıyorsanız ki önemli olan da budur, gerisi detaydır. Örneğin Beşiktaş, Devler Ligi’nde takır takır topunu oynadı, namağlup gruptan çıktı, ne var ki çeyrek finale kalamadı. Dönüyoruz iç hatlara, herkesin bu sezon favori gösterdiği Kartal, derbiyi kaybetti, zirveden düştü.
İşte futbolun güzelliği de burada yatıyor. Sürprizler, kötü oyunlar, atılamayan goller, bu oyunun tuzu-biberidir; bunu bilir, bunu söyleriz.
Valbuena ve Quaresma
Bu oyunda övgü olduğu gibi, eleştiri de vardır... Yeter ki, eleştirirken hem seviyeli olalım, hem de ağacı kökünden sökmeyelim!
Aykut Kocaman hocamızı severiz, sayarız. Ne var ki, bazı söylemleri bizleri irite etmedi değil. Zaman zaman yeşil sahanın dışına çıkmasının temelinde, camiasındaki tepkiler ve baskılar yatıyor bizce. Yoksa, hocamız sakin, öfke freni olan, kurduğu cümlelerdeki kelimeleri cımbızla seçen bir fotoğraftır.
Bursaspor maçından sonra bazı sözlerine takıldım hocamızın... Diyor ki sevgili hocamız, “Kazanan takımı ligin ilk yarısında Osmanlıspor maçından sonra yakaladık” diyor. Doğrudur, çünkü istatistikler bunu işaret ediyor. Özeti, kazanan takımı bulmakta geç kaldığına vurgu yapıyor hocamız.
O zaman niye bu geç kalma hocam? Elini tutan mı ya da bir engel mi vardı hocam? O kazanan takımı bulmak sizin göreviniz... Kadro derinliğiniz var, var da koca bir sezonu neredeyse 13 kişi ile bitirdiniz. Yani on bire, sürekli iki ilave yaptınız.
Bu Valbuena konusuna hep takılı kaldım... Gördük ki, on birde ender yer aldı, sürekli sonradan oyuna girdi. Futbolu kumaşı bilinen bir krampon niye on birde oynatılmaz, bunu anlamak da zorlandık sürekli. Böylesi yetenekli, girdiği anlarda oyunu değiştiren Fenerbahçe’yi ofansa taşıyan Valbuena’nın yedekten oyuna girmesi tartışma konusudur bizce!
Beşiktaş’ta bir Quaresma gerçeği var. Onsuz bir on bir sağlam olduğu sürece düşünülebilir mi? Bırakın ikisi de topu ayağına fazla tutsun, bireysel oynasın... Oyuna katkısı var mı? Var. O zaman niye yedek, bence sorun burada yatıyor. Quaresma’nın bugünkü başarısının temelinde elbette yetenek yatıyor. Ancak Şenol Güneş hocamızın da hakkını verelim. Hep sabır gösterdi, ondan asla vazgeçmedi, en kötü oynadığı maçlarda bile hep sahiplendi.
Quaresma’nın gol sevinçlerini Güneş hocamızla paylaşması bunun en büyük göstergesidir, kıssadan hisse!
Yerliler baş tacımız
Böyle bir zirve yarışını anımsayan var mı, kişisel olarak hatırlamıyorum. İster Galatasaray, ister Başakşehir, ister Fenerbahçe, ister Beşiktaş şampiyon olsun, fark etmez. Böylesi bir sezonun bize yaşatan dört büyük takımın, dört teknik adamına, futbolcularına herkesin teşekkür etmesi gerekir.
Beni asıl mutlu eden, bu kora kor yarışın içinde olan takımların başında yerli hocalarımızın olmasıdır. Ne ırkçıyız, ne yabancı düşmanıyız, ne de önyargılıyız... Ülkemizde çok değerli teknik adamlar var, hangisini saysak, bu sayısal fazlalık inanın bana müthiş gurur veriyor.
Bizim derdimizden, bizim ülkemiz insanları, teknik adamları anlar. Elbette istisnalar var, rahmetli Jupp Derwall, Sepp Piontek ve Gordon Milne... Aldıkları ücretlerinin karşılığını fazlasıyla verirken, Türk futboluna da katkı sağladılar. Onları unutmamız söz konusu olamaz.
Fatih Terim, Abdullah Avcı, Aykut Kocaman, Şenol Güneş, biraz daha ileri gidelim sevgili Mustafa Denizli hocamız, Rıza Çalımbay, Samet Aybaba, İbrahim Üzülmez ve İsmail Kartal ile diğerleri, bu ülkenin bağrından yetişen teknik adamlardır. Onlar bizim baş tacımızdır. Onların başarıları bizlere gurur veriyor. Tabii ki bir takım şampiyon olacak, ancak o yarışın son ana kadar içinde olmak da müthiş bir başarıdır. Hepsi alkışı da, övgüyü de fazlasıyla hak ediyor.
Dememiz o ki, onca başarılı yerli hocamız varken, yabancıların peşinde koşmanın doğruluğunu bize kim savunabilir? Eyyy başkanlar, yöneticiler... Bırakın yabancı hayranlığını bir kenara, bu sezonu örnek alın, teknik adam konusunda iç hatlara yönelin. Yönelin ki, dolarlar kasanızda kalsın, çarçur olmasın.