Zirve Galatasaray’ın çok uzağında artık! Hatta onlara mucize gerekiyor! Beşiktaş ise yakın, dün Ali Sami Yen’de altın madeni buldu!
Galatasaray, bıçak sırtında, pes etmemek adına varını-yoğunu ortaya koyuyor, ama olmayınca olmuyor.
İyi oynuyor, baskı kuruyor, üretiyor, ama atamıyor! Atsa da bir işe yaramıyor!
Tıpkı dün olduğu gibi!
Beşiktaş da keyifsiz, onlar da sıkıntılı!
Bu olumsuzluklara karşın, böylesi derbilerin tadı-tuzu, bir başka oluyor. Hem keyif, hem de heyecan veriyor.
Futbolu kantara koyarsak, kim ne derse desin Galatasaray ağır bastı dün. Çok adamlı bindirmelerle üst üste pozisyon üreten Galatasaray, gelin görün ki, ilk yarıda golü bulan Beşiktaş.
Eee futbolun cilvesi bu!
İyi oynarsınız, üretirsiniz, atamazsınız, yenilirsiniz. İlk yarıya bakın... Penaltıyı’ es geçin, Beşiktaş’ın dişe dokunur pozisyonu var mı?
Yook... Penaltı pozisyonu da Ali Turan’ın acemiliği! Holosko’yu indirmezse, Slovak oyuncunun zaten dağınık oyun yapısı var, o topa da yetişemezdi ! Ya Galatasaray? Pino ile iki net pozisyon yakaladı, atamadı.
Tabi ki, Cenk’in de hakkını yememek gerekir. Bizce derbide öne çıkan isimdi Cenk...
İkinci yarıda Galatasaray, risk aldı, oyunu tamamen rakip alana yıkarken, Beşiktaş, tüm hatlarıyla savunmaya yaslandı, sarı-kırmızılı takımın bu bindirmelerinden hata yapmasını sabırla bekledi. Bu yarıda Holosko’nun bir şutu direkte patlarken, yine Pino, Cenk’i geçmekte becerili olamadı!
Hagi’nin Baros hamlesi de bir şeyi değiştirmedi!
Nobre’nin kafa golü, Galatasaray’ın hem galibiyet beklentilerini boşa çıkardı, hem de sarı - kırmızılı ekibi kaderiyle başbaşa bıraktı.
Kewell’ın uzatma dakikalarında attığı gol, tribünlerin öfkesini kesmeye de yetmedi!
Nasıl yetsin? Koca Galatasaray’ın düştüğü konuma bakın! İstifa çağrılarına yönetim ve Hagi’nin ne kadar dayanacağını da açıkcası merak ediyoruz!
Evet. Beşiktaş, Nobre’nin kafa golü dışında belki pozisyon üretmedi, ancak kazanmasını bildi.
Dileriz, bu galibiyet Beşiktaş cephesinde işe yarar! Gelelim Cüneyt Çakır’a... Çaldığı düdükler ve çıkardığı kartlar doğruydu. Biri hariç!
İlk yarıda Hilbert’in kontrolsüz girişinde unuttuğu ikinci sarıyı ona hiç mi, hiç yakıştıramadık!