Trabzonsporlu taraftarların, bir süre önce annesini kaybeden Tolga’ya sahip çıkmaları, acısına ortak olmaları örnek bir davranış biçimidir. Tribün doluluğunun zorlu ikinci yarıda bordo-mavili ekibe artı motivasyon olacağı da tartışılmaz. Nitekim bu doluluk dünkü maça da yansımadı değil.
Taraftarın yeniden tribünlere dönüşü, bordo-mavili ekibi zorluk derecesi yüksek mücadelede ateşleyen en büyük faktör oldu. Futbolcular bu desteği karşılıksız bırakmadılar, ilk çeyrekte Beşiktaş’a nefes alacak fırsat bırakmadılar. Olcan’la sağ kanatı iyi kullanan ev sahibi baskılı ve de iştahlı oyununu ilk yarıda Emre’nin şık golüyle taçlandırdı. Emre, ortaya koyduğu futbolla da Akçay’ın güvenini boşa çıkarmadı.
Trabzonspor belli ki kampta sıkı çalışmış, yan gelip yatmamış. Ortaya koydukları oyun ve ürettikleri, atamadıkları fırsatlar bunun en büyük göstergesidir bizce.
Beşiktaş mı, ya da Bilic mi?
Değişen bir şey yok ilk yarıda bıraktığımız gibi!
Sanırsınız ki, Antalya’da tatile gitmişler!
Tamam Sivok yok. Necip’i alternatif olarak o bölgeye çekerseniz, ne kadar başarılı olur tartışılır. Emre’nin attığı golde ya da rakibin kaçırdığı fırsatlara bakın yeter! Atiba’nın sürekli kademeye girerek stoperlerin açıklarını kapatması, kritik pozisyonlara set çekmesi, bizim savımızı doğrular niteliktedir.
Teknik adamlar kadro tercihlerinde riske girer, o maçı kazanır, eyvallah. Ne var ki Bilic’in ki risk falan değil, takımın taşlarıyla oynuyor, kendi sonunu hazırlıyor!
Yahu arkadaş Serdar Kurtuluş sakat değilse, niye yedek? Atiba’yı oraya çekersen, kafası karışık Fernandes’ten ve o takımdan üretkenlik beklemek hayalcilik olur. Neyse ki, Atiba’nın katkısı ve Almeida’nın kafa golü günü kurtardı.
Ya Tolga’nın kurtarışları ve de Atiba’nın kritik dokunuşları olmasaydı?
Gelelim dünkü maçın en kritik anına, yani Yunus Yıldırım’ın büyük hatasına... İlk yarıda Necip’in Yusuf’a yaptığı hareket kesinlikle faul, kurtulsa net gol pozisyonu. Üstelik Necip, son adam konumunda bizce. Yani faul ve de kırmızı kart... Yıldırım’ın pozisyonu devam ettirmesini ona hiç, ama hiç yakıştıramadık!