Yaklaşık iki yıl boyunca TRT SPOR’da SPOR BAHANE adıyla bir program yaptım. Bu süre zarfında Türk sporunun en üst düzeyindeki insanlardan, sanat camiasına kadar geniş bir yelpazede pekçok konuğu ağırladım.
Sağolsunlar beni kırmadılar, programıma konuk oldular, renk kattılar. Geleneksel futbol programlarının aksine, tartışmalardan, kavgalardan, şiddetten uzak; sporu ve sporcuyu sevdirmeye, tanıtmaya, özendirmeye yönelik sohbetler yapmaya çalıştık. Program gerek camiamızdan, gerekse izleyicilerden tam not aldı. Hem biz büyük bir zevkle program yaptık, hem de konuklar ve izleyenler keyifli anlar yaşadı. Bize bu yolu açan arkadaşlara, fırsat buldukça bu sütunlardan teşekkür ettim.
Bu yaz sezonunda önce programa ara verildiği, sonra da bitirildiği söylendi bana. Olabilir, yönetimin takdiridir. Ama hiç olmazsa ayrılırken bir vedayı hak etmiyor muydum? Benim sütunlarımdan kendilerine teşekkür ettiğim yöneticiler, bir zahmet telefon açıp bana iki yıllık emeğim için teşekkür edemezler miydi? Elbette bu işi yaparken bana para ödediler, ama ben bu işi para için yapmadım. Beni bilenler bilir, bunca yıllık gazeteciyim, benim için mesleğim her şeyin önünde gelir.
Bütün bunlara da eyvallah, tamam teşekkür de etmeyin. Ama bana bittiğini söylediğiniz program; aynı isim, aynı jenerik, aynı formatla, aynı stüdyoda, tek bir noktasına dahi dokunulmadan başka sunuculara yaptırılıyorsa, işte orada ben artık kötü niyet ve saygısızlık ararım.
SPOR BAHANE benim ilk televizyon programımdı. Bu yaşımda, bunca yıllık birikimimi, dostlarımı, dostluklarımı o programa taşıdım. A’dan Z’ye benim emeğim var o programda. Şu anda o programı aynı adla sürdürebiliyorsanız, bu emeğin sayesindedir. Programı bitirebilir, benimle yollarınızı ayırabilirsiniz. Takdir sizin. Ama emeğime saygısızlık yapamazsınız.
Hadi bunu da yaptınız, ne diyelim, herkesten saygı beklemeyi de unuttuk artık ama yeniden başlattığınız programa çağırdığınız Sinan Akçıl bile, “Ben bu programı çok seviyordum, izlemeden yatmazdım” deyince insanın yüzü kızarır da, en azından o anda bir teşekkür eder geçmiş döneme. Yaptığınız iş, yarattığınız kırgınlığa değiyor mu? Yazık, gerçekten yazık...
Neyse... Ben yine de hakkımı helal ediyorum hepinize.
Mali konular ve Şenol Güneş
Yönetimlerin işine karışmak pek tarzım değil... Ne var ki, ortada çelişkiler varsa ki var, görmezlikten gelemeyiz! Örneğin Beşiktaş, yahuu arkadaş Fabri’yi sattılar, yerine kaleci arıyorlar bu biiir! Tosic’i sattılar, yerine Roco’yu aldılar (neyse ki bedelsiz) bu ikii! Artı Tosic’in yıllık parası 1.5 milyon euro... Mitrovic’i 4 milyon 200 bin euroya aldılar, 3.5 milyon euroya sattılar bu üççç! Cenk Tosun’u İngiltere’ye yolcu ettiler, yerine forvet arıyorlar, Burak Yılmaz’ın adı geçiyor, ancak parası el yakıyor, olma ihtimali çok zor bu dörttt...
Bu çelişki değil de, nedir arkadaş! Efendim, Başkan Fikret Orman ile Teknik Direktör Şenol Güneş arasında soğuk savaş olduğu iddia ediliyor!... Öyle savaş-mavaş yok, şehir efsanesi! Neticede Şenol Güneş hocamız da oranın bir çalışanı... Onun tek derdi, futbolcuların alacakları... Ödenmesi konusunda kişisel düşüncelerini başkana söyler, söylemek zorunda. Başkan Fikret Orman, “Mali konular Şenol hocanın işi değil” dedi, bu onun doğrusu... Ne var ki futbolcularla Ümraniye’de haşır-neşir olan Şenol hocadır, futbolcuların gelip onun kapısını çalmasından doğal ne olabilir? Bunları da yönetime iletmek Şenol hocanın görevidir... Bunu “soğuk savaş” ya da “mali işlere karışmak” olarak yorumlamak yanlışların en büyüğüdür...
Diğer bir benzetmeyle Güneş hoca, Ümraniye-Akaretler arasında köprüdür, oradaki sıkıntıları yönetime iletmek onun asli görevidir, bilmem anlatabildik mi? Efendim, şu sıralarda Negrado ve Vagner Love’un gönderilmesi söz konusu... Bakın, benim tanıdığım Şenol hoca, hiçbir futbolcusunu kaybetmek istemez, haaa yönetim kanadı karar vermişse, nereye kadar karşı çıkabilir ki? Dememiz o ki, birçok kulüpte olduğu gibi, Beşiktaş’ta da ekonomik sıkıntılar üst seviyede, biliniyor. Ümraniye’deki mutsuz tablonun temelinde de bu yatıyor!
Babacan vakası!
Şu sıralarda Başakşehir’de yedeğe çekilen kaleci Volkan Babacan merak konusu? “Abdullah Avcı hocamız niye oynatmaz, neden kulübeye çekti” soruları yanıt arıyor.
Bakın sevgili okurlar, Volkan Babacan ülkemizde 10 iyi kaleci sayacak olursak, siz deyin ilk üçe, biz diyelim ilk beşe girer. Sadece o mu? Harun Tekin, Volkan Demirel, Tolga Zengin, Mert Günok, Ramazan Köse ve Serkan Kırıntılı... Bu arkadaşlarımız ülkemizin en iyi kalecileridir. Bu oyun hatalar oyunudur... Her kaleci hata yapar, hatalı goller yer. Kaldı ki, gol yeniyorsa, bunun faturası kalkıp sadece kaleciye kesmenin doğruluğunu kim savunabilir? Hani takım oyunuydu bu oyun!
Dönelim konumuza... Volkan Babacan’ın yedeğe çekilmesi sadece performans ile ilintilir, kalkıp dananın altında buzağı aramayalım! Mert Günok da Kasımpaşa maçında hatalı bir gol yemedi mi, yedi... Dışarda yabancı arama yerine elimizin altındaki değerlere sahip çıkalım, hata yaptı diye yerden yere vurmayalım!