Süper Ligi’in başlamasına 1 ay kaldı, üç büyüklere bakıyoruz transfer işleri pek de yolunda gitmiyor! Eksik-gedik çok, ama ortada transfer yok! Kuşkusuz bunun da temelinde UEFA kriterleri yani parasal sorunlar yatıyor.
Özellikle üç büyükler kırmızı çizgide, elleri-kolları bağlı! Yabancıları göndererek krizi aşmaya çalışıyorlar, yapamıyorlar. Adamların elinde kapı gibi sözleşmeleri var, gönder gönderebilirsen!
Beşiktaş’tan Fenerbahçe’ye kanat çırpan İsmail Köybaşı transferini yazdım, eleştirdim! Vayyy sen misin eleştiren, sosyal medyadan tepki aldık!
Bizler menajer falan değiliz, gazeteciyiz arkadaşlar... Kim nereye giderse gitsin, bizleri zerre kadar bağlamıyor. Ne var ki, bizleri eleştirenler, olayın farkında değiller. İsmail gitti, şimdilerde yönetim harıl-harıl sol bek arıyor. Adaylar var, ama cep yakıyor! Örneğin Kolarov sadece bonservisi 5-6 milyon euro civarında. Elinizdeki tecrübeli oyuncuyu kaçırıyorsanız, B planınızı devreye sokacaksınız. Eeee o da yok! Yine papatya falları açılıyor, her gün gündeme yeni isimler oturuyor, gelen yok, günü kurtarma politikası almış başını yürüyor!
Hadi diyelim ki kesenin ağzını açtınız, bu kez karşınıza UEFA kriterleri çıkıyor! İyi ki bu kriterler var, olmadığını düşünün, vay o kulübün haline!
Sevgili Beşiktaşlı arkadaşlar, bir tezim var, hala o tezin arkasında durmaya devam edeceğim.
Ne dedik:
“Yönetim bu kadroyu korur, takviye yaparsa, Kartal önümüzdeki üç seneye ambargo koyar, yeni bir rekora kanat çırpar...”
Bakıyoruz ki, Kartal’da bırakın takviyeyi Gomez gitti. Sosa sorunu ise hala çözüm bekliyor. Sosa’yı Başkan Fikret Orman çalışmalara çıkardı! Nasıl ikna ettiğini bilmiyoruz. Ancak ortada mutsuz bir birliktelik varsa ki, var o oyuncudan teknik kadro nasıl verim alacak? Özetle sol bek, stoper ve forvette sıkıntılara ivedi çözüm şarttır.
Diyeceksiniz ki, Fenerbahçe ve Galatasaray farklı mı? Evet aynı sorunlarla onlar da boğuşuyor. Eldeki kadrolarla Beşiktaş ve ön elemeyi geçerse Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’nde kalıcı mı, yoksa misafir sanatçı mı olurlar tam bir soru işareti olarak ortada duruyor.
Yıllardır hep gözümüz dışarda oldu, özellikle üç büyükler günü kurtarma politikasına sığındılar, ‘emekli’ olmuş yıldızlara milyonlarca dolar harcadılar! Nani ve Van Persie, ikisi de dünya markası, tamam! Fenerbahçe’ye yaptıkları katkı tartışılır. Nani gitti, sırada Van Persie var... Sezon boyunca ayaklarından çok çenesini çalıştırdı, hocasıyla didişti-durdu!
Yahu arkadaşlar, başkanlar, teknik adamlar, bir dönün şu arka bahçelerinize bakın Allah aşkına! En az sizler kadar bizler de suçluyuz! Bizler eskiden hep altyapıdaki geleceğin yıldızlarını izler, gündeme taşırdık, biz de unuttuk sizler de!
Duvara çarparsınız
Onca yatırımlar yaptığınız altyapılar ne işe yarar? Oralandan yılda 2-3 futbolcuyu yukarıya taşınmaz mı? Demek oluyor ki, oralar arka bahçe olmasına bahçe ama, ne bakan var ne ilgilenen, yıldız adayları bir çiçek gibi solup gidiyor!
Emekli olmuş yabancıların peşinde koşacağınıza, arka bahçeye hayat verin. Haaa, altyapıdan 2-3 oyuncu çıkmıyorsa, orayı masaya yatırın, sorgulayın, hesap sorun!
Yoook, oraya bakmazlar, koltuklarını korumak adına çareyi hep yabancılarda ararlar. Arka bahçelere sırtınızı dönmeyin, gözardı etmeyin, ederseniz kasanız tam-takır kalır, UEFA duvarına çarparsınız!
Bu ülkeyi kimse bölemez
Ahhh güzel ülkem ahhh.... Zaman tüneline girdim, gençlik yıllarım film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp gitti... Ne güzel yıllardı, fakirdik, fukaraydık, ama tek bayrak, tek yürektik... Kimse kimseye karışmazdı, adeta sarmaş-dolaştık. Komşuluk vardı, samimiyet vardı, kapılar açık uyurduk, bekçi amcalarımızın düdükleriyle derin uykulara dalardık. O yıllarda yokluklar ülkesiydik, ama ‘dostluk’, ‘saygı’ ve en önemlisi ‘sevgi’ vardı.
12 Eylül darbesini gazeteci olarak yaşamış biriyim. Sıkıyönetim ilan edildi, tutuklamalar, idamlar, hayatlarını kaybeden masum insanlar... Demokratik ülkelerde darbelere yer yoktur, hak, hukuk, adalet vardır, çözüm seçim sandıklarında aranır.
15 Temmuz 2016’yı Gelibolu’da yaşadım. Darbe gören birisi olarak tüylerim diken diken oldu, televizyonlarda gördüklerime inanamadım. İsyan ettim, ‘hayır’ dedim, benim güzel ülkem bunların hiçbirisini hak etmiyor.
Bir yanda darbe, diğer yanda terör, hayatlarını kaybeden ‘masum’ yüzlerce insanımız. Ülke olarak nereye gidiyoruz? Ne oldu bizlere? Güzel ülkemin, güzel insanları arasına ‘nifak’ sokanlara söylenecek o kadar söz var ki, yazmaya elim varmıyor.
Hak, hukuk ve adaletin temellerinin yeniden atılması kaçılınmazdır. Bu ülkeyi bölmeye kimsenin hakkı yoktur. Eyyy siyasiler, şu kara gün, aydınlığa çıkma adına büyük bir fırsattır. Hesap-kitap yapmadan adımlarınızı atın. Hep birlikte dostluğu, sevgiyi, kardeşliği büyütelim, o mutlu gençlik yıllarımıza geri dönelim...