Penaltı atışları sonrasında Beşiktaşlı futbolcuların kupayı müzelerine taşıma sevinci gerçekten çok anlamlıydı. Bu sevinç tablosundan çok mesaj çıkarabiliriz.
Kolay mı? Yönetim, büyük hedefler için her türlü girişimi yaptı. Yıldızlarla kadroyu güçlendirdi, büyük hedeflere hazır takımı Ümraniye’ye yerleştirdi. Yani, yönetim üzerine düşeni yapmanın huzuru içindeydi.
Büyük yıldızlarla spor gündemini değiştiren Beşiktaş, sezon öncesinde taraflı tarafsız herkesin ‘banko’ şampiyonuydu.
Ne var ki, o yıldızlar topluluğu ve uzak ara ‘şampiyon’ olur denen Beşiktaş’ta evdeki hesap çarşıya uymadı. Hedefler bir bir Kartal’ın pençesinden koptu, yerini hayal kırıklığına bıraktı. Kartal’ın tutunacak tek dalı kalmıştı, o da kupaydı.
Kayseri’de finale gelen kadro sıkıntılıydı, eksikti. Savunmanın göbeği çökmüştü, İbrahim Toraman cezalı, Ernst, Nobre, Nihat, Ersan ve Ferrari sakattı. Buna karşın Tayfur Havutçu, elindeki malzemeyi en iyi kullanmanın hesaplarını iyi yaptı, Marco‘dan stoper yarattı! Guti’nin formsuzluğu, Fernandes’in dağınık futbolu, Simao’nun şaşırtıcı performansı, yükün Necip’in üstüne kalması, özellikle ilk yarıdaki kötü futbolda bizce en büyük faktör idi.
Aslında her iki takımı da kutlamak gerekir. Abdullah Avcı’ya ayrı bir parantez açmakta yarar var. Avcı, o mütevazi kadrosuyla takımına kupa finali oynatması büyük başarıdır. Onlar da kupayı alabilirdi, olmadı.
Beşiktaş taraftarlarının da bu kupada payı büyüktür bizce... Onca hayal kırıklıklarına karşın takımlarını asla yalnız bırakmadılar, sınırsız destek verdiler, kupayla biraz olsun teselli buldular.
Gelelim Tayfur Havutçu’ya... Kuşkusuz bu kupanın alınmasında onun payını da yadsımamak gerekir. Schuster’den her yönüyle özgüvenini kaybetmiş bir takım aldı, yani ateşten gömlek giydi. Varlık içinde yokluk çekti, bilgi birikimini kısıtlı kadroda iyi kullandı, oyuncu hamlelerinde sıfır hata yaptı. Havutçu, göreve devam eder mi, etmez mi, bekleyip, hep birlikte göreceğiz. Onu da kutluyoruz.