Herkesin düşüncesine, gelecek adına öngörülerine lafımız olmaz, saygı duyarız. Ancaak, yorumların da bir ölçüsü olmalıdır. Yıkıcı ve de kırıcı düşünceler yorum olmaktan çıkar.
Fatih Terim ve Arda Turan konusunda kişisel düşüncelerimi bu köşede sıkça dile getirdiğim halde, bizim kulvardaki dostlarımız, “Topa girmediğimi” ileri sürüyor ve eleştiri getiriyorlar.
Bizler bu mesleğe ‘muhabir’ olarak başladık, yazarlığa terfi etsek de, habercilik apoletimizi asla unutmadık. Bu mesleğin en keyifli yanının habercilik olduğunu meslektaşlarımız iyi bilir.
Ne dedik Fransa sonrası, yedi futbolcunun Dünya Kupası Grup Elemeleri’ndeki kadrolarda olmayacağını dillendirdik, haklı çıktık. Niye? Çünkü Fransa’daki kapalı kapılar ardında yaşananların büyük bir bölümü medyaya yansıdı, yinelemeye gerek yok. Bizler bu verilere, yaşanmışlıklara dayanarak yazdık o haberleri... Diyeceğimiz o ki, ayakları yere basan yalan-dolandan uzak haberlerdi.
Yasaklılar arasında yer alan Caner Erkin, son dakikada Ukrayna ve İzlanda maçlarının kadrosuna alındı, yani kapıyı araladı yeniden... Keza Hakan Balta da bu zincire eklendi.
Kaseti biraz geriye saralım, Rusya maçı öncesindeki Fatih Terim’in yaptığı basın toplantısı anımsayalım. O toplantıda Terim, “Bu formayı hak eden herkese kapı açıktır” dedi ve ardında prensip ve ilkelerden söz etti. Bunlara uyum sağlayan her yetenekli oyuncunun bu kadroda yer alabileceğini sık sık dile getirdi. Demek ki, Caner, ve Hakan Balta, Fransa’da yaşanmış tatsızlıklara uzak kalmış ve bu ilkelerin dışına fazla çıkmamış ki, yeniden kadrodalar. Caner olayını ben böyle okudum, hatta araştırdım, veriler, bu yönde.
Dönelim başa, Arda Turan olayına... Bizler Arda Turan’ın kalitesini, kalibresini asla tartışmadık. Onun ne yetenekli oyuncu olduğunu her daim dile getirdik. Tek eleştirimiz, Hırvatistan ve İspanya maçlarında ortaya koyduğu performansı oldu, hepsi o kadar... Tamam Arda Turan alınmadı, peki ya diğerleri? Burak, Selçuk, Gökhan Gönül, Gökhan Töre onları niye sorgulamıyoruz? Neden onları gündeme getirmiyoruz? Onlar yeteneksiz oyuncular mı? Kimse kusura kalmasın ama kurumlar kalıcı, kişiler gelip-geçicidir!
Bir insanın ilkesi ve prensipleri olması ve de bunlardan taviz vermemesinden doğal ne olabilir ki? “O niye yok, bu niye alınmadı” gibi tartışmalar, Milli Takım’a seçilenlere de büyük haksızlıktır, onları yok saymaktır. Bakın, burası ne Fatih hocanın, ne yönetimin ne de bir başkasının takımıdır. Bu takım, ülkemizin, hepimizin takımıdır. Kişiler üzerinden o kurumu yıpratmanın doğruluğunu kim savunabilir?
Kadroyu belirleyen kim? Terim... Başarısızlıkta hesap sorulacak adres kim? Yine Fatih Terim... Dememiz o ki, Terim’in aldığı ücreti ısıtıp ısıtıp gündeme taşımak yerine, Arda Turan olayı ve diğer sorunları biraz buzdolabına kaldırsak fena mı olur?Zaman sorunları çözme adına en doğru yoldur. Akışına bırakmak da yarar var. Yarayı kaşırsanız, asla kapanmaz. Aman kangrene dönüşmesin!
Avcı gerçeği
Yazılı ve görsel medyada her nedense hep üç büyükleri kantara çıkarıyoruz, diğer takımları görmemezlikten geliyoruz. Sanırsınız ki ligin tepesinde üç büyükler sıralanmış, koltukta birisi oturuyor! Hayır, Süper Ligimizin lideri Başakşehir’dir. “Zirvede olması rastlantı” asla demeyin. Müthiş bir emeğin ve çalışmanın karşılığıdır bizce.
Abdullah Avcı’nın oyun felsefesini iyi biliriz, hep iyi futbol üzerine kuruludur. Başakşehir’in iyi futbol oynaması ve aldığı puanlar bu felsefenin ürünüdür. Uzun soluklu bu maratonda hep zirvede kalır mı, yanıtı zor... Abdullah Hoca ile hafta içinde telefonla biraz sohbet ettik, bu soruyu da yönelttik. Avcı, başarıyı kovalayan bir fotoğraftır. Pes etmeyi kolay kolay sevmez. Ama mütevazı kişiliği, efendiliği nedeniyle pek dışa vurmaz, içinde yaşar.
Bildiğimiz bir gerçek var ki, Başakşehir’in de zirve yarışında olacağı, bu rekabete renk ve heyecan getireceğidir. Kaldı ki, üç büyüklerin dışındaki takımlarında bu rekabet içinde olsunlar ki, ülke futbolumuzun kalitesi artabilsin.
Topal’a kart çıkarmak
Milli Takım’ın ve de Fenerbahçe’nin istikrar abidesi Mehmet Topal; futboluyla, efendiliğiyle, sosyal hayattaki çalışmalarıyla örnek bir kişiliktir. Bu oyunda agresifliği hep topadır, asla rakibe değildir. Son Osmanlıspor maçında gördüğü sarı kart pozisyonunu dikkatle izledim. Baktı ki topu alamayacak, rakibi sakatlamamak için sağ ayağını geri çekiyor, ancak soluna sahip olamıyor. Kartlık pozisyon mu, değil mi, tartışılır. Bazı sertliklerinde bile asla kötü niyetli değil. Dememiz o ki, böylesi iyi niyetli oyuncuları korumakta yarar var. Çünkü futbolumuzda ender yetişiyor böyleleri... Ne dersiniz sevgili hakemlerimiz?