Stoke City, hafife alınacak bir takım değil... Kornerleri, taç ve faul atışları başlı başına tehlike, hatta bela! Adamlar, basketçi gibiler, yüksek toplarda bu boy avantajlarını iyi kullanıyor, savunmayı bunalıma sokuyorlar! Nitekim, Crouch’un attığı golde, böylesi bir baskının sonucuydu. Ne var ki, o karambol golü, Kartal’ın savunmasına hiç yakışmadı.
Beşiktaş, tam tamına yetmiş sekiz dakika kora kor oynadı, rakibine kafa tuttu, öne geçti, iki dakikada golü kalesinde gördü, ama asla teslim olmayı aklının uçundan geçirmedi. Oyun disiplininden asla kopmadı. kanatları çok iyi kullandı Kartal... Pozisyon üretme adına rakibinden bir adım öndeydi siyah-beyazlı ekip...
Kim ne derse, desin, Süper Lig’deki Beşiktaş ile Avrupa Ligi’ndeki Beşiktaş arasında dağlar kadar fark var. İyi değil, mükemmel ötesiydi Kartal... Rakibine maç süresince kafa tuttu, doksan dakika süreyle teslim bayrağını çekmedi, kazanma arzusunu hep üst düzeydeydi. Penaltı golünden sonra tüm hatlarıyla rakip kaleye yüklendi, Edu ile yüzde yüz lük pozisyon yakaladı, ancak atamadı Beşiktaş... Üç dakikalık uzatmalarda bile puanı kovalayan Beşiktaş’ı bu iyi oyunundan, kaybetmesine karşın kutluyoruz. Tam bir Avrupalı gibiydi Beşiktaş, böyle takıma, böyle oyuna can kurban.
Beşiktaş, takım olarak iyiydi, sırıtan bir oyuncu yoktu, vitrine çıkan çoktu. Efendim, Quaresma kolektif oyunun parçası olmadığı için eleştiriliyor. Varsın olmasın, bize ne... O bir yıldız oyuncudur, o Kartal’ın yüz akıdır, o oyuna keyif katanıdır, o oyunu rakip alana yıkan, şovunu yapan, Kartal’ın saha içindeki en büyük kozudur, gerisi sadece detaydır. Sadece Quaresma’mı? Fernandez’e ne demeli? Adam sinirlerini aldırmış, buz gibi ! Hiç panik yapmıyor, teknik kapasitesini mükemmel kullanıyor, üç kişinin arasında sıyrılıyor, adam eksiltiyor, rakibin baskısına klas hareketleriyle kafa tutuyor. Savunmada Egemen, hemen önünde Aurelio, Necip, Simao, hatta tek golün sahibi Hilbert, İsmail, göze batan isimlerdi.