Neticede bu bir oyun... Yenersiniz veya yenilirsiniz. Yani, dünyanın sonu değil... Ancaaak, bu oyunun baş aktörlerine ne demeli?
Örneğin Melo efendi...
Ne güzel, öndesiniz, farkı açmayı düşüneceğine oyunu gerdiğin yetmiyormuş gibi, bir de kalkıp rakibine tükürüyorsun!
Tükürürsen, kırmızıyı da yersin!
Bu mu senin profesyonellik anlayışın?
Takımını yalnız bıraktığın gibi, utanmadan, sağa sola saldırıyorsun!
Bi de seni sakinleştirmeye çalışan hocana hem dikleniyorsun, hem de onu itiyorsun!
Unutma ki, o İmparator...
Diline, eline koluna sahip olacaksın!
Yoksa, gözünün yaşına bakmaz, aforoz edilirsin!
***
Aybaba’ya kızamıyoruz. Ne kadar hata yapsa bile, o kadar çok mazereti var ki, ne diyelim!
Kendi yağıyla kavruluyor. Taşları yerinden oynatarak, zoru başarmayı hesaplıyor.
Eeee, kadronuzda alternatifiniz yoksa, rakip on kişi de kalsa, skor tabelasını değiştiremezsiniz..
Baksanıza Galatasaray’a, Burak Yılmaz bile yedek...
Varın, Kartal’ın kadrosunu siz düşünün.
Kartal’da Almeida’nın boşluğunu dolduracak tek oyuncu Holosko, ikinci biri yok!
O da asla tipik bir forvet değil...
Kanattan içeri çektiğiniz anda, rakip savunmanın arasında kaybolup, gidiyor!
Hocam, biraz sitem edeceğim, kusura kalma..
Şu yenilen iki gole bak lütfen..
Bir kanattan gelen orta, diğeri duran top...
Hele hele Riera’nın attığı gol kelimenin tam anlamıyla bir kaleci skandalı... Artık, Cenk’i oynatmanın zamanı geldi de, geçiyor.
Ha bi de Veli Kavlak var hocam..
İnanılmaz formsuz, sanırım senden torpilli!
Evet, haftanın derbisini, havasıyla, kadrosuyla, favori olan taraf kazandı.
Melo’nun ihanetine (!), karşın, tam tamına 28 dakika on kişi mücadele eden Galatasaray, bu handikapını çok koşarak, performansıyla kapatırken, olası bir iş kazasına da başarıyla set çekti, alkışı da aldı.