Uzun soluklu meslek yaşamımızda 1 Dünya Kupası, Fransa ile birlikte toplam 4 Avrupa şampiyonasını canlı izlemek kısmet oldu. Gazetecilikte 43 yılı devirmek üzereyim, az kaldı! Efendim bir de kendi rekorumuz var, yazmadan geçmeyeyim... Hırvatistan karşılaşması benim 313. milli maçım olacak.
Sorar gibisiniz, onca yıldır 1 Dünya, 4 Avrupa şampiyonası az değil mi? Asla yeterli değil. Malesef bu büyük vitrinlerin yıllardır bir türlü ‘gediklisi’ olamadık! İki kulvarın elemelerinde hep ‘misafir’ sanatçı konumunda olduk. 1996 Avrupa Şampiyonası’na tarihimizde ilk adımımızı Fatih Terim’le attık. İşin özeti bu kulvarda bir göründük, bir kaybolduk.
Diğer Avrupa ülkelerine bakıyoruz hep o vitrinlerde boy gösteriyorlar, sanırsınız ki adamlar oranın tapusunu almışlar! Gittiğimiz üç şampiyonada futbol severlerin hep alkışını aldık. EURO 2008’deki performansımız hâlâ hafızalarda kazılı, neredeyse orayla yatıp, orayla kalkıyoruz. Diyeceğimiz o ki 2008 ruhu hâlâ içimizde dolaşıyor, o ruhun geri gelmesi için dua ediyoruz. Artı bu başarıyı da Fatih Terim’le yakalamıştık.
Lafı uzatmayalım, Fransa’daki podyumda yerimizi aldık, Hırvatistan maçıyla da tartıya çıkacağız. Futbolda bir deyiş vardır: ‘Nasıl başlarsanız, öyle gider’ diye... Elbette Hırvatistan maçı bu anlamda büyük önem taşıyor. Rakibi küçümsemek gibi bir derdimiz yok. Ayrıca diğer takımların analizini, oyun felsefesini tartışacak ne zamanımız ne de halimiz var! Bizler tamamen ay-yıldızlı ekibe odaklandık, onlar nerede biz oradayız.
Marsilya’ya 80 kilometre mesafede, Toulon kenti yakınlarındaki bir kamp merkezinde millilerimiz çalışmalarını sürdürüyor. Medya ordusuyla birlikteyiz. TFF’nin hazırladığı medya merkezinde nefes alışlarını hissediyoruz. Bizlere açık olan taktik antrenmanları da gözlem altında tutuyoruz.
Elemelerden alnının akıyla çıkmayı başaran Milli Takım’da müthiş bir ‘takımdaşlık’ duygusu hakim. Bırakın teknik kadroyu, biz gazetecilere, müthiş pozitif enerji veriyorlar... Çalışmalarda her şey var; neşe var, istek var, çift kale maçlarda kıran-kırana forma kapma, ilk 11’e girme mücadelesi var. Terim’in iskelet kadrosunu delip, o formayı kapmak sanıldığı gibi kolay bir iş değil! Hırvatistan karşısına çıkacak 11’i üç aşağı beş yukarı biliyoruz... Taktik ağırlıklı çalışmalarda Terim hocanın bu konuda gizlisi-saklısı yok, futbolcular da biliyor. Her futbolcu çıkıp, oynamak ister, bu doğal. Ne var ki yedeklere bakıyoruz en ufak olumsuz mimikleri bile yok. Keyifliler, arzulular, iştahlılar. İşte takımdaşlık budur.
İşin özeti Terim yeni bir jenerasyon oluşturdu. Onunla birlikte bizler de geleceğe umutla bakıyoruz, umudun da ötesinde bu ekibin uzun süre Milli Takım’ı taşıyacaklarına inanıyoruz...
İnanıyoruz, çünkü 2008’in ruhunu da bu ekipte yakaladık... Bu ruh, bu yetenek ve kazanmayı alışkanlık haline getiren ay-yıldızlı ekibimiz zorlu Hırvatistan sınavından yüzlerinin akıyla çıkacaktır. Biliyoruz, çünkü onlarla yaşıyoruz, öyle uzaklardan ahkam kesmiyoruz!
Bizler zor günlerin takımıyız, bu anlamda müthiş donanımlıyız. Puan maçlarının havası da, suyu da hep farkılıdır. Eee işin başında bir de Fatih Terim gibi bir hocamız varsa, karamsar olmaya da hiç gerek yok...
Tankut abi...
Yaşam böyle bir şey... Doğuyoruz, büyüyoruz ve vakti geldiğinde ebedi hayata göç ediyoruz. Yıllarca omuz-omuza çalıştığımız Tankut Antikacıoğlu abimizin de vefatını Fransa’da öğrendik, yıkıldık. Güle güle Tankut abi, mekanın cennet olsun. Seni de özlediklerimizin arasına koyduk, kalbimize gömdük.
Kökünüz kurusun
Fransa’ya ayak bastığımız gün, ülkemizden gelen ölüm haberleriyle bir kez daha sarsıldık, kahrolduk. İnsanlarımızın hayatına kıyan canilere lanetler okuduk. Ölen insanlarımıza, şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyoruz, mekanları cennet olsun. Bu güzelim ülke bunların hiçbirini asla hak etmiyor. Lanet olsun hepinize, kökünüz kurur inşallah.