30.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Herhangi bir hazır giyim mağazasında üç-beş dakika yeter de artar bile; kemerden çoraba "beyefendi" olmaları için. Bir de koyu renk pardesü bulundu mu, "defo"ları da kapandımı..."Pazar"larını merak ederim mesela onların, ya da "iş"siz saatlerini. Evde televizyon seyrederken, tuvalette klozetin üstünde otururken, nasıldırlar acaba ? Donları yırtık mıdır, ağızları bozuk mudur, ya da kendileri bozuk mudur, çorapları kirli midir,"boya"ları yokken "foya"ları nasıldır acaba ?Romalıya göre yağmur yağdığında sağdaki ilk restoran en iyisidir. Bana göre de ilk uçuşan etekte "gözüken"e ilk koşan da genelde tırnak içinde bir "çözülen beyefendidir". Duyguları elbiselerinin içinde saklanmış, frenlenmiş, hesapta kibar, hesapta centilmen ya da hesapta filan falandırlar da, işte hesaplar tutmayınca da...Seçtikleri "beyefendi" dandik çıktığında evde kalmış kızlarına koca arayan anaların ortak feryadını bilirsiniz.- Meğer "oynuyor"muş.- Ne kadar da farklı tanıtmıştı bize kendisini. Tırnak içindeki "beyefendilerle" dalgamı geçerim ben. Tepkisizdiler, sessiz, ifadesiz bence renksizdiler de. Onlar "iyi çocuklardır" da. "Balkanlı beyefendilerden" hafif huylanırım da. "Türkiş beyefendilerden" fena halde korkarım da. Hiç unutmam, İzmirdeydi galiba. General kılığında gezen biri yakalanmıştı. Adam her sabah üniformasıyla ve "siyah renosuyla" gelip "ana"nın evinden kızını alıyordu. Şoför bile kullanmıyordu (ne kadar mütevazı). Ama bir sabah o "ana", onu bir otobüs durağında, belediye otobüsü beklerken görmüştü. Sivildi de. Ya "aman allahım ne tevazuydu" bu. Ya da yoksa...Uzatmayalım, adam "generali" oynuyordu. Bir generalin imkanlarına tav olan ana da işte buna oynatıyordu. Biz onu general zannetmiştik diye bağırıyordu. Biz onu general zannetmiştik Hadi o Galatasaraylı futbolcunun omuzuna o paltoyu koyarken uyanmadınız. Beşiktaşlınınkine koyarken de mi uyanamadınız. O "baba"ydı. Beşiktaşlı "oğlu" üşümesindi. Koyduğu palto kendisininki bile değildi, malzemecininkiydi. O üveymiydi, üşüyebilirmiydi? Mesela Terimi yendiğinde (yenilen de imparator ya) Beşiktaşlı muhabirin ağzı kulaklarındaydı. Terime giydirecekti ya.- O imparator, ya siz peki ?Cevabı tam hatırlamıyorum şimdi. Ama buram buram "Balkan cinliği" kokuyordu. Ben işçiyim, ya da askerim gibisinden birşeyler yuvarlamıştı ağzından. Vaaay be demişti herkes de. Allahım, ne alçak gönüllü bir adam. Günaydın Mehmet (Demirkol)in yazdığı gibi Avrupanın iki takımlı, en şaibeli liginin ülkesinde doğan o, yeniden doğduğu onlarca unvana ve milyonlarca Euroya boğulduğu ve en "susan" olması gereken bu ülkede "kusan" bir Rumen haline niye geldi peki ? Aynı Galatasaraylı "dün"lerde yaptığı gibi işler iyi giderken beyefendiyi oynayıp, kötü gittiğinde "ne beyefendisi be"yi oynaması, Beşiktaştaki ilk "kaza"dan sonra da sağına soluna, önüne arkasına bulaşması, Galatasaray yönetiminin "idare etsin yeter" diye getirdikleri Lucescu, o "dün"lerde en azından haddini biliyordu. Galatasarayda futbolcuları bile toplayamıyordu. Ama yine şanslıydı, "Bugün"lerde de Beşiktaşta "Sinan"ı buluyordu. Sinansız çıkmam abi O da en yaşlı ve en son popstar. Buradan gideceği falan da yok. Kendi ülkesinde "para" yok. Mesela İtalyada da ona zaten "iş" yok (Brescia gibi takımların haricinde).İstemeden sırası gelmişken, ya da ben isteyerek sırasını getirmişken. Galatasarayı şampiyon yaptığı halde neden kovuldu diyenlere nedense Terim de dörtte dört yaptı, bir de "UEFA" kaptı, yine de kovulmamış mıydı demiyorlardı hernedense mesela. Bu Galatasarayı bile şampiyon yaptı diyenlere de mesela o Galatasarayı bile şampiyon yapamadı da demiyorlardı her nedense mesela (Jardelli, Hagili, Emreli, vesaire). Evet, O en yaşlı ve en son popstar. O bizi kullandı, ama Terime gıcccık kapanlar ve "tırs"anlar tarafından da fena halde kullanıldı da. Son kullanma tarihi geçince de... En yaşlı popstar "O" yarın gelebilir de, gelip bir daha gelmeyebilir de, gelip hiç gitmeyebilir de. Ama tabii hiç gelmeyebilir de. On kadının dokuzu belki beğenmez beni. Ne mavi gözlüyüm, ne sarışın, ne uzun, ne kısa, ne saçlı ne maçlı, ne çekik gözlü, ne de "şu"lu, ne de "bu"luyum. Ama "O" beğenen "bir" var ya, "O" da mesela tüm Floransanın, mesela tüm Romanın, mesela tüm İstanbulun veya tüm bilmemnerenin peşinden koştuğu "çok özel" biri oluyor hep. "O" da öyle "çok özel" tabii. Hiç yaşlanmıyorsun diyorlar bana. Hep "tetik"te, hep dikkatli, hep herşeye hazırlıklıyım. Her an "O"nu tamamen kazanabilirim de, her an "O"nu tamamen kaybedebilirim de. Her an öyle canlı canlı öyle heyecanlı öyle napolikanlıyım ki, yaşlanmaya vaktim mi var ki ? Bilginden "ŞAPKA" Ertekinin işlettiği kulüplerden birinde tanışmıştım Alp Yalmanla. O Galatasaray Başkanıydı, ben de bir Galatasaraylı. Konu aniden Galatasaray üyeliğine geldi. Alp bey de zarif adam, ilgi gösterdi. Sizin gibi birinin kulübümüze üye olması ne iyi olur gibisinden de birşeyler söyledi. Gerçi Galatasaraylılık yetiyordu bana. Daha özgürceydi, daha da "bence"ydi. Ama işte istemedende olsa peki dedim.Sonra işte işlemler falan filan. Sonra da anlarsınız işte "bekleyin" falan filan. Lise dışındakiler için ayrılan kontenjan öyle kalabalıktı ki... Gerçi başka "liseli" olan ben, beklerken "ortaokullu" bile olmayan bir ilkokullu müteahhiti bekletmemişti liseliler. Sonra da soğudum zaten. Bir daha da hiç üye olmak istemedim. Mesela bu sene yönetici bir arkadaşım "hadi" dediğinde de istemedim. Lisesiz liseli olur mu olur Annem, babam beni Beyoğlundaki "Alman Lisesi"nin imtihanına sokacaklarına 500 metre ilerideki Galatasaray Lisesininkine soksalardı, Alp beye gerek kalmadan da Galatasaray kulübü üyesi olacaktım. "Liselilik" okadar itmişti ki beni iyi ki de Alman Lisesine girmişim dedim çoğu zaman kendi kendime. Galatasaray nedense "lise"li kalmak için ısrar ediyor. Diğer "lise"lilerle büyüme yerine "lise"siyle küçülmekte de kararlı görünüyor. Mehmet Barlasın deyimiyle futbol takımı "üniversite"li, ama yönetenler "lise"li.Mesela son Rize maçında seyirci yoktu deniyor ya. Bence vardı, belki liseliler vardı. İşte zaten hepsi de belki o kadardı. Galatasarayın lisesi "beyni" tabii. Ama Galatasarayın, başka liselilerin beyinlerine de ihtiyacı var tabii. Aralarında 500 metre var SERİ İLANLAR Cumaları ise Milliyetteyiz (Başka şubemiz yoktur.) Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo Dde bilgingokberk@mail.com İmza: Köyün Delisi