Maradona 1986 Dünya Kupası’nda İngiltere’ye eliyle bir gol attı. 2010 Dünya Kupası elemeleri play-off maçında da Thiery Henry eliyle William Gallas’a asist yaparak İrlanda’yı kulvar dışına itmiş, Fransa’ya Güney Afrika yolunu açmıştı.
Her iki olayda da atılan gollerin “el emeği” (!) takımların yanına kâr kaldı. Kurala ve centilmenliğe aykırı fırsatçılıklar için FIFA ve UEFA her defasında futbolcuların reflekse ya da reaksiyona bağlı olarak topu elle kontrol edebileceğine, asıl sorumluluğun hakemlere ait olduğunu açıkladılar. IFAB (International Football Association Board) böyle uygun görmüştü! Bu kararın futbolda etik kaygıları bir yana ittiğini, futbolcuların fırsatı bulduğu anda değerlendirmesine (!) çanak tuttuğunu söyleyenler kimseye laf anlatamadı.
Süper Lig’e ve Fenerbahçe-Osmanlıspor maçına dönersek...
Mehmet Topal, maçın sonucunu belirleyen golü, bilerek ya da bilmeyerek, eline temas edip seken topu şutlayarak attı.
Pazar akşamından beri memleket futbolunun eksenine yerleştirdik bu golü...
Büyük fırsatı ganimet bilip Mehmet Topal’a çullandılar... Emek hırsızlığını ballandıra ballandıra en şehvetli cümlelerle anlattılar. Mehmet Topal, kamuoyu önünde bir anda günah keçisi ilan edildi. Etik, ahlak, sportmenlik, fair-play ve efendilik adına ne varsa Topal’a yüklenip ona ders vererek bedel ödetmeye çalıştılar.
Eleştiri, sorumlu ve ılıman tavırlarla en çok da “kınama” kıvamında yapılsaydı çok daha yararlı sonuçlar ortaya çıkar, örnek oluşturabilirdi. Şimdi köşeye sıkışmış Mehmet Topal’dan masum ve çelişkili ifadeler geliyor. Onlardan birini de bizim Mehmet Ayan’a (Lig Radyo) vermiş: “..Golden sonra hakeme baktım, kararıyla ilgili... Golü verdiğine göre, (ellerimin) kapalı olduğunu düşündüğünü sandım. Santraya giderken bana sordu. “Elim kapalıydı ama çarptı hocam” dedim. Hakeme topun çarptığını söyledim. Daha ne yapabilirdim ki!”
Kanımca zurnanın “zırt” dediği yer işte burası.
Alper Ulusoy, kuşkuda ki Topal’a el ile topun temasını soruyor. O da kendince farkında olmadığını anlattığı pozisyonda elinin kapalı olduğunu (sandığını) söylüyor.
Bu konuşma ne zaman oldu? Golden (!) sonra santraya giderken... Kurala göre hakem burada kararını değiştirebilir, Osmanlıspor ceza alanından bir hentbol atışıyla oyunu başlatabilirdi.
Gol kararını verirken yardımcılarına Volkan Narinç (ve Mustafa Emre Eyisoy) danışabilirdi. Dahası, maçın dördüncü hakemi Mustafa Öğretmenoğlu ile de konuşabilirdi.
Bunların hiç birini yapmadı Alper Ulusoy... Kuşkulu golü geçerli sayıp santra ile oyunu başlattı. Sosyal medya, gazete, radyo ve televizyonlarda kamuoyu ile Mehmet Topal’ı baş başa bırakıp aradan sıyrıldı.
O golü iptal etmeliydi. Futbola meraklı doktor bir dostum, “O kararı vermek için yürek yetmez. Aynı zamanda sfinkter de lazım!” dedi. Ne dediğini anlamadım ama, işte aynen yazdım!
Şu bizim dördüncüler
Ali Palabıyık, Beşiktaş - Fenerbahçe Türkiye Kupası maçında yarattığı hayal kırıklığından sonra Pazar günü Antalya’da Antalyaspor - Galatasaray maçını arızasız yönetti.
Atılan beş gole ek olarak Galatasaray Teknik Direktörü İgor Tudor’u tribüne, Galatasaraylı Bruma’yı kırmızı kartla duşa göndermesi de doğru kararlardı.
Laf aramızda ben Tudor’a karşı biraz güç gösterisi yaptığını da düşünüyorum. Ayrıca sorun Tudor’un ilk yardım çantasını tekmelemesi değil.. Sorun daha farklı bir noktada düğümleniyor.
Televizyoncu arkadaşlarla da konuştum.. Bizim ligimizde dördüncü hakemler, adeta devriye nöbeti tutar gibi yedek kulübelerinin önünde sürekli turlayıp duruyorlar.. Oysa Şampiyonlar Ligi’nde dördüncü hakem belli bir yerde durup “nokta” nöbetiyle görev yapıyor. Biz de kameralarımızı istediğimiz yere yerleştiriyoruz. Ama ligde dördüncülerin tur atması yüzünden görüntü defalarca bozuluyor.
Bu işin görsel tarafı... Bir de antrenörlerle sürekli göz teması kurmak, onları gerekli - gereksiz uyarmak bu devriye ortamının sonuçları. Orada da işte Tudor’la Hakan Ceylan teması bir tribün kararını gerektiriyor. Yazık oluyor, yanlış oluyor.
Dönen dönene
Ricardo Quaresma, Adem Ersan Gülüm, Atınç Nukan, Demba Ba...
Hepsi de gittiler ve döndüler.
Beşiktaş onlar için kulüp değil, baba ocağı sanki.
Daha sıradakiler var... Örneğin Mario Gomez, instagramdaki Beşiktaş fotoğraflarının hepsini “layklamış”! Bu beğenip onaylama işinden, O’nun da geri dönmek istediğine dair yorumlar çıkarılıyor. Döner mi dönmez mi? Bilemem.
Bu arada Gökhan Töre de kiradan yuvaya dönmeyi özlemiş.
Bakın işte o dönmeli... Eskiden iç piyasada fiyatları dengede tutmak için “terbiyevi ithalat” yapılırdı... Gökhan Töre de o hesap gelmeli...
Onu oynatır, Quaresma’yı bekletirsin... Bak bakalım bandajları atıyor mu bir daha!