Aslı Pelit

Aslı Pelit

-

Tüm Yazıları

Libertadores’in en ‘cool’ takımı: Corinthians

Kimse 2007’den beri Milan‘da oynayan Alexendre Pato’yu 15 milyona transfer edeceklerini tahmin edemezdi, ama aldılar. 2011’den beri şampiyonluktan şampiyonluğa koşan Corinthians, Brezilya’nın daha önce görmediği kadar büyük bir transfer yaptı ve Pato geçen pazar oynadığı ilk maçında attığı golle kendisi için “sakatlıkları bitmeyen star” diyenleri utandırdı. Pato transferi onları Libertadores’in en pahalı takımı statüsüne getirince bir anda kamuoyunu ele geçirdiler diye düşünenler olabilir, ama aslında Corinthians zaten hep cool bir takımdı.
Sao Paulo şehrinde İtalyan göçmenler tarafından kurulan takım, Brezilya futbol tarihinde olduğu kadar ülkenin politik tarihinde de önemli bir yer tutuyor. 1910 yılında bir grup göçmenin Bom Retiro mahallesinde kurdukları takım o zamana kadar İngilizlerin oynadığı ve üst sınıfa hitap eden bir spor olan futbolu halka taşıyarak bir ilke imza atar. Oynamak istedikleri halde fakir oldukları için hiçbir kulübe kabul edilmeyen bu gençler bir akşam Göçmenler Sokağı’nda toplanır ve kulüplerini kurarlar. Takım ismini Brezilya’da şov yapmaya gelen İngiliz takımı Corinthians’dan alırken, önceleri pembe ve kahverengi olan formalarının renkleri yıllar sonra Gran Torino, yani Torino faciasında ölenlerin anısına siyah-beyaz olarak değistirilir.
Takımın mottosu “Corinthians: halk için hak arayan halkın takımıdır” ve takım aynı zamanda Time de Povo: Halkin Takımı olarak da anılır. Özellikle takımın idolü Dr. Sokrates döneminde askeri dikta yönetimini elestiren Corinthianslılar, eski Brezilya Başkanı Lula’nın bir demecinde de belirttiği gibi Brezilya’nın demokrasiye geçiş döneminde önemli bir rol oynar.
Tarihi boyunca Brezilya kupasını 26 kez kazanan takım aynı zamanda ciro bazında ülkenin en zengin kulübü. Yılda yaklaşık 130 milyon dolarlık geliri ile en çok kazanan futbol takımlarından birisi Corinthians. Bu rakam son kupalar sonrasında 200 milyon dolara yaklaşmış durumda.
24 ila 29 milyon taraftarı olduğu söylenen takımın iki sene önce içinde bulunduğu krizden alnının akıyla çıktı demek yanlış olmaz. Hatırlarsanız, 2010 sezonunda peşi sıra gelen başarısızlıkların ardından (Libertadores Kupası’ndan elendikleri maç sonrası) Gordo Ronaldo’nun sağlık sebeplerini öne sürerek futbolu bırakması ve ardından ailesinin güvenliğini öne sürerek Rusya’ya transfer olan Roberto Carlos ve kaybedilen derbi maçları unutuldu bile. O zor günleri unutup, başarılı hamleler yapan takımın bir sene içinde Brezilya’nin en değerli takımı haline gelmesi sürpriz değil anlayacağınız.
Şansı 2012’de döndukten sonra yıllardır gelmeyen şampiyonlukların hüznü sona erdi ve birçok taraftarın “en kötü günümüz” diye başladığı 4 Aralık 2011 günü birkaç saat içinde takımın idolu Dr. Socrates’in ölümü için ağlarken bir yandan da en büyük rakipleri Palmeiras’ı, Brasileirao finalinde yenerek şampiyon olmanın sevincini yaşadı. Brasileirao’nun zaferi daha Sao Paolo sokaklarında çınlıyordu ki, birkaç ay sonra gelen ilk Libertadores Kupası taraftarları bambaşka bir boyuta çıkardı. Hele bir de Dünya Kulüpler Kupası’nda Chelsea’yi yendikleri zaman bir anda tüm dünyanın dikkatini çeker bir takım oldu tekrar Timao.
Birbirinden iyi oyuncularına bir de Pato’nun eklenmesi ile iyice güçlenen Corinthians’ı bakalım iddialı rakipleri Santos ve Sao Paulo bu sezon durdurabilecekler mi?
Adios Türkiye!