Birçok kişi Uruguay’ı, ünlü plajı - Güney Amerika’nın Rivierası olarak tanınan - Punta del Este ve ilk Dünya Kupası karşılaşmasının yapıldığı ülke olarak tanır. Biraz daha ilgili bir gezgin için Güney Amerika’nın İsviçresi (Montevideo dünyanın en nezih başkentlerinden birisidir, suç oranı yok derecek kadar azdır) olarak tanınır bu ufak ülke. Ünlü Uruguaylı yazar Eduardo Galeano ile birkaç sene önce yaptığım bir röportajda kendisinin de en büyük tutkusu olan futboldan konuşurken, bu minicik ülkeden neden bu kadar iyi oyuncular çıktığını sorduğumda, “Bütün Uruguaylı çocuklar analarının karnından çıkarken GOOL diye bağırır !” demişti. Belki her çocuk böyle bağıramıyor, ama son birkaç yılda gördüğünüz Uruguaylı forvetleri düşünürseniz, belki de bu söylediklerinde doğruluk payı vardır!
La Celeste, yani Uruguay Milli Takımı, 2010 Dünya Kupası’ndaki başarılı performansı ile göz doldurduktan sonra 2011 Temmuz ayında Copa America’yı 15. kez kazanarak futbol ülkesi komşuları Brezilya ve Arjantin’in önüne geçmeyi başardı. Yıldızlarla dolu Arjantin Milli Takımı’nı çeyrek finalde elemeyi başaran takımın genç ve başarılı oyuncuları hüzünlü Arjantinli seyircilerin alkışları ile stadyumu terk etmişlerdi. Tecrübeli oyuncular; Diego Forlan ve Diego Lugano dışında, genç forvet Luis Suarez, Edinson Cavani ve tabii Galatasaray’ın yıldız kalecisi Fernando “Nando” Muslera hepimize küçücük bir ülkede kısıtlı olanaklarla ne kadar başarılı olunabileceğini gösterdiler.
Hırs ve sistem
Her ne kadar 2014 Dünya Kupası elemelerinde şu ana kadar beklenen performansı gösteremeyerek rakiplerinin arkasında kalsalar da, milli takımın başarısı Uruguay’ın yüzyıllar önce
yok olan yerlileri Charrualar’dan geldiği düşünülen ünlü hırsları kadar sistemli bir çalışmanın eseri. Uruguaylılar boş konuşmak yerine genç yeteneklerin ayaklarının çalışmasına önem vermeyi seçtiler yıllardır. İlk Dünya Kupası’nın ardından uzun yıllar büyük ülkelerle aşık atan Uruguay, 80’li ve 90’lı yılları sönük geçirse de, Futbol Federasyonu’nun sistematik çalışmaları ve bir zamanların defansoru, son yıllarda ise teknik deha olarak gösterilen Oscar Washington Tabarez (el Maestro)’in gençlerden yetiştirdiği milli takım sonunda ektiğini biçmeye başladı. Arjantin’de Boca Juniors ve Velez’inden Kolombiya’nın Deportivo Cali’sine, Milan ve tabii Uruguay’ın popüler takımı Penarol’e kadar birçok takımı çalıştıran Tabarez 2006’dan bu yana gerek genç (U20) gerekse A milli takımını çalıştırıyor.
Takımından eminBaşarılı bir milli takım kurmak için bir sürü yıldızı bir araya toplamak yerine takımı istikrarlı olarak uzun zaman boyunca beraber çalıştırmak ve görev dağılımını iyi yapmak gerektiğini savunan Tabarez, bu düşüncelerini diğer antrenörler gibi tweetlemek yerine yaptıkları ile göstermeyi yeğleyerek Uruguaylıların kalplerini de kazandı.
Takımın son birkaç yılda elde ettiği başarılar küçümsenemez ama, aslında herkesin beklentisi 2014 Dünya Kupası’nı kazanmak diyebiliriz. 2013 FIFA Konfederasyon Kupası’na da katılmaya hak kazanan takım bir önceki sampiyon Meksika, Asya/Afrika ve Okyanusya şampiyonları ve önümüzdeki sene Avrupa şampiyonu olacak takım ile Brezilya’da karşılaşacak. Bu önemli sınavı Dünya Kupası öncesi büyük bir şans olarak değerlendiren Tabarez, çok fazla konuşmamasına rağmen takımından emin olduğunu her fırsatta gösteriyor.
Takım olabilmenin ardında yatan en büyük gerçek kuşkusuz devamlılık sağlayabilmek. Her fırsatta Arjantin ve Brezilyalı oyuncular kadar süper isimlere sahip olmadıkları halde nasıl bu kadar başarılı olduklarını soranlara “İstikrar ve çalışma” diyen Maestro’nun takımına güvendiği açık. Konfederasyon Kupası’ndaki performanslarının da 2014’de Brezilya’da neler yapabileceklerinin bir fragmani olacak muhtemelen.
Bu haftalık da bu kadar. Adios Türkiye!