Aslı Pelit

Aslı Pelit

-

Tüm Yazıları

Geçen hafta heyecanlı Dünya Kupası’na doğru geri sayımın başladığını yazmıştım. 4 yıllık bekleme süresi neredeyse bitti, tam 360 gün sonra futbol ülkesi Brezilya bir kez daha futbolun en önemli turnuvasına ev sahipliği yapacak. Taa ki uzun bir süredir özellikle Rio de Janeiro’da duyduğum şikayetler bir otobüs bileti zammı ile Sao Paulo’luların sokaklara dökülüp kupayı ve hükümetin organizasyon için harcadığı milyonlarca doları eleştirmeye başlamasına kadar.
Bir haftadır Konfederasyon Kupası’nın yapıldığı statlar başta olmak üzere ülkenin hemen hemen tüm büyük şehirlerinde düzenlenen protestolarda ‘Dünya Kupası’na gelmeyin’ sloganları futbolseverleri endişelendiriyor olabilir. Endişelenip hayıflanmak yerine bu şikayetin nedenlerini görebilenler muhtemelen Brezilyalılara hak vereceklerdir.
Okuma yazma bilmeyenlerin hâlâ nüfusun %12’sini oluşturduğu ülkede, hastane ve okul yapılması gerekirken milyonların üstüne üstlük yolsuzluklarla dolu projelerle statlara harcanmasına karşı tepki gösteren bunu da barışçı bir yolla yapan halkı nasıl suçlayabiliriz ki?
Konfederasyon Kupası protestoların gölgelerinde devam ediyor. Mini Dünya Kupası, yanı Konfederasyon Kupası protestoların sebeplerinden birisi olan milyonlarca dolarlık statlarda oynanmaya başladı. Fakat ne uzun bir süredir birbirleriyle oynamaları beklenen İspanya ve Brezilya ne de Neymar’ın birbirinden güzel golleri turnuvanın protestoların gölgesinde geçmesini engellemiyor. Başkent Brasilia’daki açılış maçı ve ertesi gün Maracana’da yapılan maçta Riolular’ın stada giden yollar boyunca yaptıkları prostesto maçtan çok daha fazla ilgi çekti. Finalde ne olur söylemek şimdiden zor, ama Brezilya kupayı alamazsa protestolar bir süre daha devam eder.

Haberin Devamı

‘Güle güle oğlum!’
Bir önceki hafta Monumental’ River’a yenildikten sonra küme düşmesi neredeyse netlik kazanan Independiente geçen hafta kendi stadında 100 yıllık tarihinde çok üzücü bir ilki yaşadı.
Stada doğru giderken bu ihtimalin yüksekliği beni ‘acaba yine yanan bir stattan koşarak çıkmak zorunda mı kalacağım?’ diye düşündürmüştü. Ama Avellaneda mahallesinde yürürken yanımdan geçen taraftarlar ve stadın içindeki atmosfer River’dan farklı bir his bıraktı. Hüzün. Ama nefretten, şiddetten uzak bir hüzün. El Rojo’nun Barassi ile beraber maçı izledim. Bir yandan San Martin’de San Juan maçını radyo ile takip eden ve gözlerini kendi takımlarından alamayan taraftarların, birer ikişer SMSJ’nin golünden sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlaması bir futbolsever olarak benim için şahit olunması zor bir durumdu. San Lorenzo’nun golünden sonra bütün stat göz yaşlarına boğuldu. Buna rağmen son dakikaya kadar takımları için tezahürat eden Independienteliler, örnek bir taraftar grubu olarak ayrıldılar o gün Libertadores de America Stadı’ndan. En son dinlediğim şarkı ise bir gülümseme bile getirebildi yüzüme: “Güle güle oğlum, güle güle, baban bir yolculuğa çıkıyor, ama üzülme, seneye tekrar kavuşacağız!” (Burada oğlum dedikleri en büyük rakipleri Racing).