Türk Basketbolu’nun yetiştirdiği en önemli antrenörlerden birisi. Tam 5 Avrupa Kupası kazanırken, bunların ikisi son iki sezon, Avrupa’nın zirvesi Euroleague’deydi. Kariyeri boyunca çalıştığı tüm takımlarda kupa sevinci yaşayarak bu sayıyı 22’ye yükseltti. Bu yıl yeniden A Milli Takımımız’ın da başına geçen başarılı çalıştırıcı, kısa süre önce yaşadıkları tarihi başarıyı ve gelecek ile ilgili planlarını MİLLİYET için dile getirdi.
- Sezon başından bu yana çok konuştuk, uzun rotasyonu yetersiz, Petrusev katkı veremiyor, Larkin formsuz, Dunston formsuz... Ama sonuç şampiyonluk; nasıl oldu bu?
“Sezon başında bizi en çok etkileyen Sertaç’ın gitmesi oldu. Sertaç geçen yılki şampiyonlukta büyük pay sahibiydi ve takım ona alışmıştı. O gittikten sonra biz aslında Landel ile anlaşmıştık ama NBA çıkışı vardı ve olimpiyatlarda çok iyi oynayınca bu hakkını kullandı. Biz de Petrusev ile bir risk aldık. Genç oyuncu Adriyatik Ligi’nde MVP seçilmişti. İlk kez böyle üst düzey bir takıma gelmiş olması, fiziksel olarak o güce çıkamaması bizi biraz yanılttı. Sezon başında biz 3 pivotu da kullanmaya çalıştık. O dönemde Dunston da çok formsuzdu, herkes artık bu adam oynayamaz diyordu. Psikolojik olarak da geçen yılki Euroleague şampiyonluğunun verdiği doygunluk, özgüven, belki de benden başlayarak tüm takımı etkilen şımarıklık, rakiplerin bize karşı daha motive sahaya çıkışları, bunlar bizi paniğe soktu ve istediklerimiz olmayınca gerildik. 3 yıl boyunca makine gibi işleyen takım bu kez teklemeye başladı ve sezona 8’de 7 mağlubiyetle başladık.Benim 3 yıllık kredim olmasa, geçen yılın şampiyonu olmasam, 8’de 7 mağlubiyette Efes’in hocası giderdi ya da hoca takımın yarısını değiştirirdi. Hem bizim hem de bizim gözümüzde oyuncuların o kredisinin olması, dışarıya gidip arayışa gireceğimize takım içinde motivasyonu sağlamaya çalıştık ve sonunda bunu başardık.”
- O yükseliş dönemini anlatır mısınız?
“Yardımcı antrenörlerimize özellikle teşekkür ediyorum. Yakup, Tomislav, Cenk... Benim hasta olduğum dönemde alınan bir CSKA galibiyeti ve 2 gün sonrasındaki Fenerbahçe galibiyeti var. Her işte hayır vardır derler ya, ben o sırada takıma çok kızgındım ve belki de o gerginlik herkese yansımıştı. Benim 10 günlük hastalığım sırasında bir yumuşama oldu. Herkes biraz sakinleşti. Bir de üzerine Barcelona deplasmanını yaşadık. Haksız yere atılmam, çifte standartı yaşamamız bir duygu patlamasına yol açtı ve orada da ben kendimi acayip şekilde motive ettim. Ben o maçta atıldıktan sonra Barcelona soyunma odasında tek başına oturdum ve yarım saat boyunca ‘Biz sizin karşınıza (bunu derken kastım Euroleague organizasyonuydu) yeniden geleceğiz ve o zaman gücümüzü size göstereceğiz’ diye düşündüm. O motivasyon da daha sonra bana aşırı şekilde yansıdı. Real Madrid galibiyetinin ardından da takım eski kimliğine büründü. Oyun olarak Simon ve Beaubois’nın olmamasının da etkisiyle geçen yıllardaki kadar iyi oynamasak da herkesin bu takım sadece atarak kazanır diye düşündüğü ortamda biz play-off ve final-four’u savunma ile kazandık.”
‘Korkarak yaşayamazsınız’
- Siz takımı, oyuncuları çok iyi motive eden bir isimsiniz. Evet basın toplantılarındaki iddialı açıklamalar bizim de hoşumuza gidiyor ama sizin için risk değil mi? Kaybederseniz herkes size hücum edecek...
“Korkarak yaşayamazsın. Benim tarzım bu. Önce kendimi motive ediyorum, kendim inanıyorum, oyuncularımı bu şekilde motive ediyorum, bunu da dışarıya vuruyorum. Bunu yaparken de biraz da rakiplere gözdağı vermek, onları strese sokmak istiyorum. Hele ki kafalarda soru işareti olduğunda, ‘Bu sene yapamayacaklar’ dendiğinde daha da çok yapıyorum. Böyle olunca hiçbir takım bizim karşımıza rahat çıkamıyor, kafalarında hep soru işareti oluyor. Bazıları gereksiz motivasyon yaratıyor Yunan basını gibi. Hani derler ya akıl oyunları, bu da benim sistemim. Rakiplerime karşı saygımı da ifade ediyorum ama düşündüğümü de söylüyorum. Kaybettiğimizde varsın desinler ‘hoca salladı ama olmadı’... Ne yapalım, bundan korkmuyorum.”
'Benim için başarı Avrupa Şampiyonluğu'
- Milli Takım... Ay-yıldızlı formanın yeri, hedefi neresi olacak?
“Bir görev değişikliği oldu. Beni Milli Takım’a neden davet ettiler. Çünkü bu beklenti oluştu. Bu adam Avrupa’da 5 kupa kazanmış, üst üste iki Euroleague kazanmış, geçen sene yılın coachu seçilmiş... Bizim elimizde böyle bir antrenör var ve milli takımımız 10 yıldır istenen seviyede değil. Beni zaten o göreve bunun için layık gördüler. Ben bu görevi, bu tempo içinde inanmasam kabul etmezdim. Ama çok kaliteli bir kadromuz var. 4 tane NBA oyuncumuzun hepsi şu anda Final Four takımlarının tamamında ilk 5 oynayacak kapasitede. Larkin ve Sertaç gibi yıldızlarımız var. Melih gibi tecrübeli bir oyuncumuz var. Şehmus, Onuralp, Sadık gibi gençlerimiz var. o zaman bu takım başarılı olabilir. Ergin Ataman için de başarı Avrupa Şampiyonluğu’dur. İspanyol, Fransız, Sırp oyuncular milli takıma neden geliyor; şampiyon olmak için. O zaman biz de bunun için bu takıma geleceğiz. Biz mental olarak şampiyonluğu hedefleyeceğiz. Bunu yaparsak, başarılı oluruz, şampiyon olamazsak da başaramamış kabul ederim kendimizi. Bunu söylüyorum ve bundan da korkmuyorum.”
‘Oylama fikri çok komikti’
- Fenerbahçe’nin tepkisini çeken oylamayı siz mi yönettiniz, Fenerbahçe’nin Final Four oynamasını siz mi engellediniz?
“Oylamada kararı 13 tane A lisansı olan kulüp verdi. Bize de kulüp yönetimimiz, her iki oy arasındaki teknik farkı bize danıştı. Ben bile değil, asistanlarım da tüm seçenekleri yazdı. Hatta Alper Yılmaz da kendi ekibine hazırlattı bir hata yapmayalım diye ve kulüp yönetimine teslim ettik ve fikrimizi söyledik. Bu oylama normal sezon bitiminde puanlar belliyken yapılsa tamam ama maçlar oynanırken yapıldı ve bizim de yerimiz belli değildi. Biz o sırada yedinci, sekizinci sıralardaydık. Bizim dışarıda kalma riskimiz de vardı, ilk dört içine girip saha avantajını alma ihtimalimiz de... Maalesef bu oylama zaten çok yanlıştı. Ben bunu duyduğumda güldüm. Sen bunu kulüplere bırakırsan tabii ki herkes kendi tarafından bakar. Sonuçta ortada bir rekabet var. Barcelona ile Real Madrid’in istediği de aynı olmayabilir. Kaldı ki bu işten en büyük zararı gören Monaco oldu. Ama Manoco da kalan maçlarda inanılmaz oynayarak, çeyrek finale yükseldi. O nedenle ben bunları anlamakta zorluk çekiyorum ve bir algı yaratılmaya çalışılması da tuhaf geldi ama herkesin görüşüne de saygı duyuyorum. Ben alışığım bunlara ama Türk sporu, Türk basketbolu için çok büyük emek veren, iyi bir Beşiktaşlı olsa da herkese eşit mesafede duran Başkanımız Tuncay Bey gerçekten üzüldü.”
'En büyük silahımız çabuk karar vermek'
- Basketbolu daha basit oynamaya çalışıyorsunuz, yaptığınız iyi şeylerin en iyisini istiyorsunuz. Herkes aslında ne yapacağınızı biliyor ama önlem almak çok zor. Bunu nasıl başardınız?
“Bu aslında kadronun yapısıyla da alakalı. Takımdaki isimlerin hiçbiri geldiğinde bu seviyelerde değildi. Dunston dışında şampiyonluk yaşayan isim yoktu. İlk sene böyle değildi, farklı bir sistemde oynuyorduk. Ama oyuncuların kapasitelerini gördüğümüzde, bizim kurduğumuz sistemde onlara bu rahatlığı tanıdığımızda daha verimli olduklarını görüp bir revizyona gittik. Bizim şu an hücumda 50’ye yakın setimiz var ve biz bunları zaman zaman da kullanıyoruz ama bizim en büyük silahımız hızlı hücumda çabuk karar verebilmek. Hızlı hücumda oyuncuyu dizginlersek verim alamayız. Savunmada da öyle karmaşık sistemleri sevmiyorum. Adam değişme savunmasını sevmiyorum. Larkin gibi 30-35 dakika oynayan kısam varken niye adam değişme yapayım. Alan savunmasını da çok sevmiyorum çünkü onun için çok yoğun antrenman yapmak lazım ve bu maç temposunda bunu yapamıyoruz. Maçtan 1 gün önce bir saat çalışıp çıkıp sahada alan savunması yaparak, rakibi şaşırtarak bu seviyelerde maç kazanılacağını düşünmüyorum ve oyuncunun kafasını da bunlarla bulandırmak istemiyorum. Oyuncu yapacağı şeyi en iyi şekilde yapmaya odaklanmalı.”
‘O yumruk havaya kalkacak’
- Bu sene dolu tribünler önünde mutlu sona ulaştığınızda aklınızdan ne geçti?
“En büyük kupayı alıyorsun ve bunu üst üste 2. kez yapıyorsun. Ben kazanacağımıza inanıyordum ama sonuçta bir final maçı oynuyorsun. İstediğimiz gibi de oynayamadığımız, geriden geldiğimiz bir maç. Tabii ki kazanınca büyük bir sevinç oldu. 20 bin taraftar önündeyiz. Onun çok büyük bir duyguydu. Ama inan maçtan önce çok sakindim. İlk finalimizde o kadar heyecanlıydım ki gece uyuyamıştım mesela. Geçen sene kazanacağımıza o kadar inanıyordum ki, ‘Ergin geliyor, nihayet Euroleague kupasını da kazanacaksın’ diyordum. Ama kafamda hep bir tereddüt vardı ama bu sene çok sakindim. Bu da tecrübe işte. Sadece maça konsantre olmuştum. Zaten oyun içinde o heyecanı yaşasam belki aynı hamleleri yapamazdım. Ama maç bitip üst üste 2. şampiyonluğu kazanınca müthiş bir sevinç yaşadım. Basın toplantısında seyircisiz kazanmıştınız, bu kez nasıl olacaksınız diye sormuşlardı, ben de hatırlarsan, bu kez yumruklarımı seyircilerin önünde kaldıracağım demiştim. Avrupalılar çok alışık değiller buna... Ama sonuçta herkesin de hoşuna gidiyor. Bu artık entertainment. Kazandığın zaman da kaybettiğin zaman da duygularını belli edeceksin.”
- Peki o yumruk havada kalacak mı?
Tuncay Bey iddialı bir açıklama yaptı...
“Bundan sonra geri dönüş yok. Anadolu Efes artık hep buralarda olacak. Şunu gördük ki biz artık bir basketbol takımından ziyade, Türkiye’nin çok büyük bir tanıtım markası olduk, Türkiye’deki insanlar için bir moral kaynağı olduk. Anadolu grubunun bu işi yapmasının temelinde de bu var zaten. 45 yıldır bu işi yaparken ana amaç reklam değil, reklam için yapanlar belli bir süre sonra kapandı gitti zaten. Anadolu Grubu en zor şartlarda bile bu takımı hep ayakta tuttu ve bugünkü ekonomik koşullarda da ciddi fedakarlık yapılıyor. Bütçemiz artmaz, bir miktar revizyonlar olabilir ama bu standartlarda kalmaya devam edeceğini hissediyorum.”
Real Madrid ve Liverpool taraftarları Paris sokaklarında