06.08.2023 - 07:01 | Son Güncellenme:
Son iki yılın Formula 1 Dünya Şampiyonu Max Verstappen, 2023’te de çok büyük bir üstünlükle üçüncü şampiyonluğa doğru koşuyor. Red Bull Honda’nın çok üstün otomobili ve hatasız işletilen takım operasyonuna, kendi kusursuz performansını ekleyen Verstappen, F1’de son sekiz Grand Prix’i ve iki sprint (kısa) yarışı kazanarak, Nisan ayından bu yana ikincilik yüzü görmedi. Verstappen ve Red Bull’un neredeyse garanti olan şampiyonlukları dışında, aslında Formula 1’de işler iyi gidiyor. Nasıl mı? Gelin beraber bakalım...
YENİ DÖNEMİN FORMÜLÜ TUTTU (REDBULL HARİÇ)
Uluslararası Otomobil Federasyonu (FIA ve Formula 1 yönetimi, 2020’lere gelirken, belki de sporun tarihinde ilk defa, F1’i sportif, finansal, teknik ve idari açılardan bakan bütüncül bir yaklaşımla değerlendirerek, rekabeti artırabilmek ve takımları performans olarak birbirine yaklaştırabilmek için kafa yordular. Önce takımların otomobil geliştirme çalışmalarında çok önemli yer tutan rüzgar tüneli ve hesaplamalı akışkan dinamiği (CFD) çalışmalarında kısıtlamalar geldi. Bu sayede %5’er dilimlik farklarla, bir önceki sezon sonuncu olan takımın en çok, şampiyon olan takımın en az çalışma süresi aldığı bir düzen getirildi. Daha fazla çalışma hakkı ile, gerilerde yer alan takımların öndekilere yaklaşma şansı artıyor. Buna en iyi örnek olarak 2023’ün başında Aston Martin’in, sezon ortasında ise McLaren’in yaptığı performans sıçraması verilebilir.
Öte yandan NBA’deki gibi bir bütçe limiti de uygulamaya kondu. Otomobil geliştirme çalışmaları için harcanacak para, bu sene 135 milyon dolara düşürüldü. Böylece Ferrari, Mercedes ve Red Bull gibi takımların neredeyse sınırsız bütçeleri ile diğerlerinin yakalayamayacağı otomobiller geliştirmelerinin yolu tıkanmış oldu. Yani F1’de daha çok parası olanın değil, daha akıllı mühendislik seçimlerine gidenlerin şansı, nispeten artmış oldu. Bunun dışında turbo hibrid güç ünitelerinin performans anlamında, 2025 yılı sonuna kadar dondurulması da bütçeleri aşağıya çekti.
Son olarak, 2022 başında uygulamaya konan ‘yer etkisi’ çalışma prensibi ile, hem otomobillerin birbirini daha kolayca yakından takip edilmesi sağlandı hem de geçiş sayıları anlamında, 2021’e göre artış yaşandı. F1’deki bu yeni dönemin, rekabet anlamındaki asıl hedefi, zaman içinde, performans olarak takımları birbirine yaklaştırmak ve en hızlı otomobil ile en yavaş otomobil arasında tur zamanı olarak %2’den daha az bir fark olmasıydı.
Bu sene, ilk 12 yarışın tamamını kazanan Red Bull’a rağmen, aslında istenen hedef aralığı tutmuş vaziyette. Özetle, aslında yeni dönemin hedefi, 1 dakika 40 saniyeli bir tur zamanı kapsamında, en hızlı ile en yavaş otomobil arasındaki farkın iki saniyeden az olmasıydı. İlk 12 yarışta atılan en hızlı turlara baktığımızda, gerçekten de birinci Red Bull ile onuncu ve sonuncu AlphaTauri arasında %1.7’lik bir fark olduğu görülüyor. Bu iki takımın da Red Bull’a ait olmasının yarattığı ironi bir yana, tüm takımlar bir arada değerlendirildiğinde 2009’dan beri en iyi oranın yakalandığını görüyoruz. Yani F1 aslında, (Red Bull hariç) son 15 yılın en rekabetçi sezonuna sahne oluyor.
İKİNCİLİK SAVAŞI ÇOK BİLİNMEYENLİ DENKLEM
Tabi ‘Eğer durum bu kadar iyiyse, neden her yarışı Verstappen kazanıyor?’ dediğinizi duyar gibiyim. 2000’lerden beri kuralların köklü değiştiği dönemlerde, bir takımın çok daha iyi bir formülle, üst üste uzun yıllar boyu sporu domine etmesi yeni bir şey değil. 2000-2004 arasındaki dönemde Schumacher’li Ferrari’nin, 2009’da değişen kuralların ardından dört sene Vettel’li Red Bull’un, turbo hibrid çağının başladığı 2014’ten 2021’e kadar Hamilton’lu Mercedes’in büyük üstünlüklerinin ardından, son iki senede sıra yeniden Red Bull’a geldi. Burada, aslında bu başarı hikayesini yazarak tüm yarışları kazanan Red Bull yerine, onları yakalayamayan diğer takımlara kızmak lazım, belki de.
Red Bull’un ardında ise müthiş bir ikincilik rekabeti var. Son altı yarış hafta sonunda ‘geri kalanların en iyisi’ rolünü Mercedes bir, Aston Martin bir, McLaren iki ve Ferrari iki kez oynamış oldu. Şampiyonlar neredeyse şimdiden belli olsa bile, bu takımların toplam sekiz pilotu ve Red Bull’dan Sergio Perez arasındaki rekabet, ilgi çekmeye devam ediyor.
KASALAR DOLUYOR
Amerikan Liberty Media’nın F1’i satın aldığı 2017’den bu yana yapılan pazarlama hamleleri, covid sürecinin de tamamen bitmesiyle etkisini göstermeye başladı. Formula 1, 22 yarıştan olan 2022 sezonu sonunda, sporun rekoru olan toplam 2.5 milyar dolarlık bir gelir elde etti.
2021’e göre gelir %20 oranında artarken, takımlara dağıtılan toplam para %8 artışla 1.16 milyar dolara ulaştı. 2022’de pistlerdeki toplam seyirci sayısı, covid öncesi son yıl olan 2019’a göre %36 artarak 5.7 milyonu buldu. Yarış başına ortalama canlı yayın izleyicisi 70 milyon kişi civarındayken, F1’in sosyal medya hesaplarının toplam takipçisi de 60 milyonu geçti.
Pek çok ülkede promotörler, hafta sonu boyunca toplamda 400 bin üzerinde seyirci ağırlamaya başladılar. Öte yandan F1 yönetimi, dünyadaki F1 izleyicilerinin ortalama yaşını dört yaş düşürmeyi başardı ki, aslında majör spor liglerinin çoğunda bu seyirci yaş ortalaması gittikçe artıyor.
Yeni finansal düzenle kar etmeye başlayan takımların, piyasa değeri de yükseldi. Forbes’un araştırmasına göre Ferrari yarış takımı 3.9 milyar, Mercedes takımı 3.8 milyar, Red Bull ise 2.6 milyar dolar değerinde. En düşük değere sahip olan Williams’ın bile ederinin yaklaşık 700 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Hal böyle olunca, hem sporun yönetimi, hem de takımlar açısından sürekli Verstappen ve Red Bull’un kazanması o kadar da büyük bir problem değil.
Toparlarsak bu sene Verstappen’in, Schumacher’in 2001, 2002 ve 2004; Vettel’in 2011 ve 2013, Hamilton’un 2019 ve 2020 sezonlarına benzer bir dominasyonu göstermesi dışında, F1 açısından işler yolunda.