15.01.2020 - 14:11 | Son Güncellenme:
Röportaj : Ezgi Toper - Kamera: Fevzi Yapan
İşte Ali Güneş'in Skorer'e verdiği özel röportajın tamamı:
- Seninle başlayalım… Hem Fenerbahçe hem de Beşiktaş’ta oynadın. Kariyerinin zirvesini, en mutlu ve başarılı olduğun dönemi hangi takımda ve hangi sene yaşadın?
Kariyerimin her dönüm noktası benim için çok değerli ve önemliydi. Ayrım yapmak doğru olmaz diye düşünüyorum ama şöyle de bir gerçek var. Ben Fenerbahçe’den kendi isteğimle ayrılmamıştım. Daum ile sorunlar yaşamıştık ve yönetime verdiği talimattan sonra ben ayrılma kararı aldım ama Beşiktaş gibi büyük bir camiaya gittim. Her ne kadar içim Fenerbahçeli de olsa sonuçta biz profesyoneliz. İşimiz gereği böyle kararlar vermek zorunda kalıyoruz. Önemli olan gittiğin yerde elinden geleni yapmak ve kendini bir şekilde sevdirmek. Futbolcular takım değiştirebilirler ama karakterlerinden duruşundan taviz vermedikçe kimsenin eleştirmeye hakkı yok.
- Ali Güneş deyince akla ilk gelen maç 2001’deki Galatasaray derbisi. O maçta gizli forvet oynamıştın ve Taffarel’i çalımlayıp gol attın. O maçı sen nasıl hatırlıyorsun?
Ben hayatım boyunca sağ bek oynamamıştım, Mustafa Hoca beni sağ bek yapmıştı. Hoca beni nerede bir eksik varsa orada oynatıyordu. Fenerbahçe-Galatasaray maçından birkaç saat önce Mustafa Hoca beni odasına çağırıp kendimi nasıl hissettiğimi sormuştu. “İyiyim hocam” dedim, “forvet oynar mısın?” dedi, “oynarım” dedim. “Gol atar mısın” dedi, “atarım” dedim. Fenerbahçe için de benim için de çok önemli bir galibiyetti. Zaten o sene de şampiyon olmuştuk. Birçok insan da beni hala o maçla hatırlıyor.
- Bugün en zor bulunan oyuncu joker oyuncu. Sen de tam bir jokerdin. Bu nasıl mümkün olabiliyor, bugünkü oyuncular özellikle mi bu profilde olmak istemiyor?
Oynadıkları kulübün değerini bilmedikleri için. Sen Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi kulüplerde oynuyorsan dua etmen lazım. Ben futbolcuların son 5-6 senedir hem maddi olarak çok kazandıklarını, hem de enteresan istekleri, tripleri olduğunu düşünüyorum. Benim için Fenerbahçe ve Beşiktaş’ta oynamak çok büyük bir ayrıcalıktı.
- Sen Alman disipliniyle yetiştin. Gurbetçi oyuncuların daha disiplinli ve başarılı olabildiğini görüyoruz. Orada yetişen futbolcularla burada yetişen Türk oyuncular arasındaki farklar ne?
Burada doğup büyüyenlerin biraz daha duygusal baktığını düşünüyorum. Biz ise meslek olarak görüyoruz. Buradakiler oynamadıkları zaman, “hocam beni sevmiyor, yöneticim beni sevmiyor, camia beni istemiyor.” diye hemen kişisel algılıyorlar. Biz Avrupa’da bunun bir meslek olduğunu, oynasan da oynamasan da işini her zaman iyi yapmak zorunda olduğunu bildiğimiz için daha disiplinliyiz. Türkiye’de disiplin anlayışı biraz farklı. Ben ilk Fenerbahçe’ye geldiğimde, disiplin dendiğinde, birlikte yemeğe oturmak, birlikte yemekten kalkmak, yemeğe gelirken terlik giymemek, herkesin aynı tişörtü giymesi vs anlaşılıyordu… Almanya’da disiplin, skor ne olursa olsun bölgenden çıkmayacaksın. Burada bir de “abi” kavramı var. Saha içinde bir abiye ihtiyacınız olmaması lazım. Futbolcu zaten mesleğini yerine getirmek istiyorsa sahada ne yapacağını çok iyi bilir. Orada 17 yaşındaki adam 34 yaşındaki adama ne yapacağını söyleyebilir. Bana da saha dışında Rüştü abi, Abdullah abi, Ogün abi çok yardımcı oldu ama saha içinde ben ne yapmam gerektiğini biliyordum.
- Senin döneminde derbiler çok keyifliydi, heyecanlı geçerdi. Şimdi neden o heyecan ve kalite yok?
Futbol eskiden sahada oynanıyordu. Şimdi üniversiteden yetişmiş ya da çok fazla futbolun içinden gelmeyip futbolu analiz eden insanlar çıkmaya başladı ve artık futbol doğaçlama değil de biraz daha sistem üzerine oynanıyor. Birçok teknik direktörün basın toplantısını izlediğin zaman, “bu kadar top kapmışız, bu kadar mücadeleye girmişiz” diyorlar. Futbolcular da robot gibi olduğu için keyifli değil maalesef. Benim Freiburg’daki hocam da sürekli analiz yapardı, bu da bizi kendi oyunumuzdan çok rakibe göre oynattırıyordu. Biz Mustafa Hoca döneminde belki 4-5 tane yiyorduk ama 2-3 tane de atabiliyorduk. Şu an takımlar ilk 20 dakika gol yememek için sahaya çıkıyor. Bu yüzden Avrupa’da da kondisyon, güç ve taktik olarak sıkıntı yaşıyoruz.
- Bahsettiğin teknik direktör profili benim aklıma direkt Abdullah Avcı’yı getirdi. O zaman biraz Beşiktaş’ı ve Abdullah Avcı’yı değerlendirelim.
Abdullah Hoca Başakşehir’de çok iyi işler yaptı ama elinde çok iyi bir kadro vardı. Beşiktaş’ta kötü başladı ama ben toparladığını düşünüyorum. Abdullah Avcı’nın bu seneki en büyük şansı bütün takımların kötü olması. İyi bir Fenerbahçe, iyi bir Galatasaray, iyi bir Beşiktaş, en az 9 puan fark atmıştı. Beşiktaş 5-6 maç arka arkaya galip geldi ve toparladı. Bütün takımlar inişli çıkışlı. Devre arasını en iyi değerlendiren takım şampiyon olur. Sivasspor’un avantajı olsa da büyük takımlardan en iyi transfer yapan şampiyon olacak.
- Yalnız sıkıntı şu ki takımlar transfer yapamıyor…
Evet. Trabzonspor N’diaye’yi aldı. Fenerbahçe Falette’i aldı ama ben çok fazla katkı vereceğini düşünmüyorum. Yine de Rami ve Zanka’dan daha iyi performans göstereceğine eminim. Galatasaray’ın şöyle bir avantajı var, hem transfer yaptı, hem Emre Akbaba döndü. Falcao da form tutarsa yine favori olur. Fenerbahçe’de de Emre ve Vedat sakatlanmazsa onlar da yarışın içinde olur. Enteresan bir ikinci yarı izleyeceğimizi düşünüyorum.
- Senin esas mevkiin ön libero. Fenerbahçe’deki Emre-Ozan-Gustavo üçlüsünü nasıl yorumlarsın?
Ozan Tufan’ı ilk yarıda çok beğendim. Gustavo tam bir görev adamı ama tempoyu daha da yükseltebilir. Emre iyiyse her zaman çok faydalı. Fenerbahçe’nin orta sahasında çok sıkıntı yok. En büyük sıkıntısı beklerde. Caner ve Gökhan’dan sonra oraya çözüm bulamadı. Dirar zaman zaman iyi ama Isla istenen performansı sergileyemiyor. Günümüz futbolunda bekler çok önemli. Örneğin Liverpool’dan Arnold. Zamanında Dani Alves’in Barcelona’ya kattıklarını biliyoruz. Büyük takımlar eğer 4’lü defans oynuyorsa bekler çok önemli.
- Fenerbahçe’nin yeri bende ayrı diye hep söylüyorsun. Hatta sana ”sahada daha ufak duruyorsun” diyen bir berbere, “formanın büyüklüğündendir” diye bir cevap veriyorsun ve bu da Ali Koç’un seçim öncesi tanıtım videosunda yer aldı. Peki bugünün Fenerbahçe’sine ve Ali Koç yönetimine baktığında ne görüyorsun?
Ben Fenerbahçe’nin büyüklüğünü biliyorum ve her yerde her zaman da belirtiyorum. Ben küçükken Fenerbahçe Almanya’ya geldiğinde maçı ağaca çıkıp izlemiştim. Tanıtım videosundaki demecim benim için de sevindirici. Ali Koç’un işi kolay değil. Büyük bir borcun içine girdi ve son senelerde bazı şeyler kötü gidiyordu. Kendi işinin yanında Fenerbahçe başkanlığı çok zor bir görev. Umarım ilerleyen zamanlarda daha iyi işler yapar. Biz Fenerbahçeliyiz. Kim gelirse gelsin destekleriz.
- Ali Koç’a kredi var, peki Ersun Yanal ile ilgili neler söylersin?
Ersun Yanal’ın işi daha zor çünkü baktığın zaman bu sene de şampiyonluk gelmezse ki ilk 5-6 maç çok önemli, kötü sonuçlar gelirse ben Ersun Hoca’nın işinin çok zor olacağını düşünüyorum.
- Yeniden futbolculuk dönemlerine geçelim. Karşılıklı oynarken en zorlandığın ve en keyif aldığın futbolcu?
Neu Camp’ta Barcelona’ya karşı, Xavi’ye karşı oynamaktan çok keyif aldım. Her ne kadar ayağından hiç top alamasam da (gülüyor) Xavi ile aynı sahada olmak, rakip olmak, benim için çok büyük bir onurdu. Ben Bayern Münih’e, Mattheus’a karşı da oynadım, Oliver Kahn’a karşı da oynadım. Dortmund’da Hessler, Müller karşısında da oynadım. Beşiktaş’tayken Anelka’ya karşı oynadım. Ama Anelka karşısında hiç keyif almadım çünkü çok zorlamıştı. Anelka bana göre belki de dünyanın en yetenekli futbolcularından biri.
- En iyi arkadaşın kimdi?
Ben sorunlu bir insan değilim, herkesle iyi anlaşırdım ama kamplarda odamı Mustafa Doğan ile paylaşırdım. Mehmet Yozgatlı’yı insan olarak çok severim. Tuncay, Semih ve Ahmet Dursun ile hala görüşürüm hepsini çok severim.
- Ahmet Dursun deyince aklımıza bir halı saha maçındaki geriliminiz geliyor. Futbolu bıraksanız da hala ne kadar hırslı olduğunuzu gördük orada ama sonra tatlıya bağladınız sanırım?
Bizim futbolcu olma nedenlerimizden biri de bu kaybetmeme hissi. Ahmet de İlhan abi de orada çok hırslıydı. Her ne kadar futbolu bıraksak da orada hem bir camiayı hem kendinizi temsil ediyorsunuz. Çıktığınız zaman o formanın, Ali Güneş olmanın hakkını vermek gerekiyor. Maalesef insanlar yaşına bakmadan izleyip “bu nasıl futbolcu olmuş” diyerek eleştirebiliyorlar. O yüzden futbol oynamaya karar veriyorsanız, dostluk maçı bile olsa işini yüzde yüz yapmak gerekiyor.
- Ben sorunlu bir insan değilim, herkesle anlaşırdım dedin ama Daum ile sorun yaşadığım için Fenerbahçe’den ayrıldığını söyledin. Tigana ile bir sorun yaşadığını biliyoruz. Bu teknik direktörler özelinde bir durum muydu?
Sıkıntı yaşayan taraf ben değildim. Daum’un aslında başka bir futbolcuyla sıkıntısı vardı ve o futbolcu da takımın liderlerindendi, yani gönderebileceği bir oyuncu değildi. Onun en yakın arkadaşı da bendim ve o da benim için, “Ali’nin oynaması gerekir” diyordu. O sezon biz ilk yarıda 11 puan gerideydik, ikinci yarı ben oynamaya başladıktan sonra 2004 senesinde şampiyon olduk. Daum beni o baskıyla oynattı ama sezon sonu istemedi.
Tigana konusunda da, yapmadığım bir şeyi yapmışım gibi gösterdi. O zamanki Yıldırım Demirören yönetiminde beni herkes çok severdi. Benim personelle de aram çok iyiydi ki aldığım primleri bile ayıptır söylemesi ama onlara dağıtırdım. Benim bu kadar sevilmemin Tigana tarafında bir kıskançlık yarattığını, bana karşı cephe aldığını düşünüyorum. Bir gün yönetim, teknik kadro, futbolcularla birlikte bir yemekteydik. Yıldırım Başkan bir konuşma yapmak için ayağa kalktı, ben de o sırada gülümsemişim ve başkanın konuşmasını duymamışım. 5-10 saniyelik olay. Maç kampında beni arayıp hocanın odasına çağırdılar. Hoca herkesin yanında ceketini fırlatıp, “sen saygısızsın, terbiyesizsin” diye bağırıp, “Başkan konuşurken nasıl gülersin” dedi. “Kimle gülüyordum?” dedim, “Koray ve Murat Aksu ile” dedi. Neden sadece beni çağırdığını sorunca bir tek benim güldüğümü söyledi ve yeniden saygısız olduğumu söyledi. Ben de sinirlendim. Türk olduğumu, Türk kültürüyle yetiştiğimi ve aldığım terbiyeyle kimseye saygısızlık etmeyeceğimi söyledim. Ağladım çünkü iftiranın çok kötü olduğunu düşünüyorum. Zaten sonra beni kadro dışı bıraktı. Yönetim özür dilememi söyledi, ben de odasına gittim, “Yapmadığım bir şey için özür dilemeyeceğim. Ben antrenmana çıkarım, beni kadroya da almayın, benimle sohbet de etmeyin, günaydın demenize bile gerek yok” dedim. Ben çok uysal bir insanım, onun zamanında İngiltere’den neden kovulduğunu herkes biliyor. Bugün görsem yüzüne bakmayacağım nadir insanlardan biridir.