Hikâyeyi, kulüplerimizi yönetenlere geleceğin de bir gün mutlaka geleceğini, bu bağlamda ayaklarını yorganlarına göre uzatmaları gerektiğini hatırlatıp, transfer dönemlerinde arada bir yayımlarız…
Bu vesileyle…
**
O, 50 yaşlarında, yarım akıllı, elbisesi çok dikişli, ağzında birkaç sağlam dişi, kafasında bir tutam saçı kalmış, kendi halinde yaşayan biriydi köyümüzde…
Üç-beş kişinin sığabileceği büyüklükte çatısı teneke kaplı, ahşap katlı bir barakada ayakkabı tamir ederdi beldemizde…
“Sen ne iş yaparsın?” diye soranlara da “Deliğe göre yama yapıyorum” lafını anında yapıştırırdı bizim köylü Hasan Ali…
**
Hünerli ellerinden geçen ayakkabılar yenisinden sağlam olurdu.
Kazandığı parayı “Allah bin bereket versin” diyerek, önce sağ, sonra sol yanağına sürer, daha sonra da büzüştürerek sarı mendilinin içerisine sokuştururdu…
Gemici düğümü atılan o mendil eve gidilince çözülürdü ancak.
Mendilde büzülen paralar özenle katlanılarak evin gizli bölümünde saklanırdı…
**
Fındık toplama mevsimlerinde önüne gelen bahçeye kafasına göre dalar, kimseden izin almadan başak ederdi.
Anlayacağınız bizim köylü Hasan Ali’nin pasaportu her yerde geçerdi!
**
Vakfıkebir/ Yalıköy’de inen her yolcu onunla karşılaşıyor, daha doğrusu o herkesi karşılıyor “Hoş geldiniz…” cümlesini yalan nedir bilmeyen dilinden, sağlam kalan birkaç dişinin arasından; ilk onun ağzından duyardı.
Kural tanımayan şoförlere, emekliliği yaklaşan trafik polisi gibi “Hızlı gitmeyin!” uyarısını yaparken, işaret parmağı havada iki ileri-bir geri giderdi…
**
Kafasındaki yün şapkayı da balıkçılar hediye etmişti.
O dönem, limanı olmayan köyümde kayıkçıların dalgalı havada işi çok zordu. Azgın dalgalar ‘IMF’ gibiydi, takılınca peşini bırakmıyordu takaların…
Bazen saçı olmayan kafasındaki fesi çıkartıp, takanın içinde can derdinde olanlara, dalganın durumuna göre kıyıya gelip-gelmemelerini ellerini sallayarak yardımcı oluyordu.
**
Hasan Ali, köyümüzün maskotu, neşesi, kısacası her şeyi idi.
Trabzonspor’un şampiyon olduğu 70’li/80’li yıllarda, elinde bordo-mavi bayrağı, kutlamalarda, konvoylarda her daim yerini alırdı hem de en ön saflarda…
**
1982 Yılında avucunun içerisinde büzüştürdüğü sarı mendili ve ceketinin cebinde bir avuç fındıkla yoldan karşıya geçerken, bir trafik magandasının kurbanı olup köyümüzü öksüz bıraktı Hasan Ali…
Aradan onlarca yıl geçmesine rağmen eksikliği hala hissedilir köyümde, beldemde, ilçemde…
**
Hasan Ali’nin can verdiği karayolu bugün otoban, balıkçıların kıyıya selametle gelmeleri için yıllar evvel büyük bir liman yapıldı.
Yalıköylülere de bir akrabasının dükkânında büyükçe bir fotoğrafı ve yıllardır dillerden düşmeyen
“Deliğe göre yama yaparım” sözü kaldı yadigâr. (Rahmet ve hasretle…)
**
Dememiz odur ki, kulüplerimizi yönetenler, yıllardır har vurup harman savuracaklarına, bizim köylü Hasan Ali’nin deyimiyle ‘Deliğe göre yama’ yapmış, diğer bir ifadeyle ayaklarını yorganlarına göre uzatmış olsalardı, bugün ‘ödemelerde çok zorlanıyoruz, böyle giderse…’ diyerek dert yanarlar mıydı?