A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Ne zaman bir Avrupa kupası maçı olsa içimizi garip bir heyecan kaplar. Rakibin bizden daha güçlü olduğunu bilsek bile bu tatlı heyecanın girdabına bırakmaktan alamayız kendimizi. Fakat ne zaman ki hakemin önce ilk sonra da son düdüğü çalar, arada gecen sürede başımız öne eğilir, kollarımız kucağımızda kalır ve tüm keyfimiz kaçar. Yıllar yılı bu böyle olmuştur.

Sadece Trabzonspor'un değil tüm takımlarımızın bir Benfica kadar dahi olamamasının nedeni sadece makus talih olabilir mi? Hiç sanmıyorum. Bu durumun birçok nedeni var ama en önemli nedenlerden biri kendimize doğru teşhis koyamamamız ve bunun sonucu olarak tedaviye bir türlü ulaşamamamız. Şunu kabul etmek lazım ki biz güçsüzüz, zayıfiz ve rakiplere yetişebilmek için çok çaba sarf etmemiz lazım. Fakat, bu görülmeyip, bugün onlarca medya organında olduğu gibi temsilcilerimizin iyi oynadığına dair popülist yaklaşımlar sergilenir ve bu yaklaşımlar taraftarlar tarafından de benimsenirse, yüzlerce yıl geçse de yürüdüğümüz yol bir arpanın boyunu ara sıra elde edilen -ki onlar da aslında topun yuvarlaklığı ile ilgilidir- münferit başarılar da bir elin parmaklarını geçmez ve geçmeyecektir.

Haberin Devamı

Konuyu biraz daha Trabzonspor özeline taşırsak bordo mavililerin takıma cok önemli takviyeler yapılmasına karşın Benfica karşısına geçen seneki başarılı takımdan daha iyi bır kadro ile çıktığını söylemek imkansız. Bu durumda da kabahatin çoğu hırsızdan önce, takımın iskeleti olarak tanımlanabilecek Selçuk, Egemen, Jaja veya Ceyhun gibi isimler ile yollarını ayıran ev sahibininde oluyor.

Zokora’ya elbette kimsenin lafı yok veya Celustka iyi futbolcu olabilir ama takımı ileri götürecek hamle eskileri satıp yerine yenilerini alarak her sene yeni bir bina inşa etmek değil, mevcutun üzerine koymak ve maalesef bu sene Trabzonspor, takımlarımızın genelinde kronik hale gelmiş ve Süper Lig’de olmasa da Avrupa arenasında son derece net görünen bu yap-boz hastalığının pençesinde.

Sözün özü, kendimizi yeterince tanımıyor, hayal ettiğimiz başarılar için yeterince çaba sarf etmiyoruz. Her Avrupa maçı takımlarımız için tabiri caizse MR niteliğinde olup her doksan dakika sonunda sonuçları alsak da, doktorlarımız bu fılmlerden rahatsızlığımızı göremiyor, teşhisi koyamıyor ve bizi uygun tedaviye bir türlü yönlendiremiyorlar. Hal böyle olunca da takımlarımıza yılların birikimi ve tecrübesi değil her sene her şeye baştan başlanmasına neden olan “yeni tur yeni şans” düşüncesi hakim oluyor.