A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

2010’un Şubat ayında Mahmut Özgener ile görüşüp aynı yılın Ağustos ayından itibaren de Türk Milli Takımı’nın başına geçen Guus Hiddink’e “bizi 2012”ye götür” veya “2012 olmasa da olur ama bizim takımı yeniden yapılandır” demedik. Çok iyi bir kariyeri olsa da en nihayetinde bir insan olduğunu unuttuğumuz Hollandalı teknik adamdan bizi hem 2012’ye götürmesini hem de takımı gençleştirmesini istedik. Bu şekilde kendi içinde bir nevi aşağılanma içeren bir talepte bulunurken, tıpkı dileği gerçekleştirilen bir padişah edasıyla kesenin ağzını da açmayı ihmal etmeyip “tek adam”a milyonlar ödemeyi kabul ettik.

Haberin Devamı

Aslında bu işin Türkçesi üç kuruşa beş köfte istemekti ama ne hikmetse ne TFF yöneticilerinden ne de medyadan ciddi bir itiraz geldi bu mantıksızlığa.

İşin garip yanı Hiddink de “olmaz” demedi bu işe belki iyi niyetten belki de her fırsatta bizi suçladığı “tamamen duygusal” sebeplerden.

Velhasıl herkesin ne yardan ne de serden geçmek hoşuna gitti ama âmin denilen şeyin olmayacak bir dua olduğunun anlaşılması ile tüm sevgiler yerini nefrete, umutlar hayal kırıklığına ve heyecanlar da derin üzüntülere bıraktı. Kafalar yine ellerin arasına alındı, bir süre üzünüldü ve sonra “aman, ne haleri varsa görsünler” denilerek avuntu boyutuna geçildi, araya birkaç da küfür sıkıştırılarak.

Sanıyorum bizim aradığımız başarı değil sadece heyecan. Öyle olmasa imkânsız değil erişilebilecek hedeflerin peşinde koşardık. Fakat tıpkı bir senesini feda etmeyi göze alamayan kulüp takımlarımız gibi milli takım da iki senesini feda etmeyi göze alamıyor fakat geriye dönüp bakıldığında senelerin böylece geçip gittiği görülüyor; somut ve sürdürülebilir herhangi bir başarı elde edemeden.

Bugün, bizim gibi ne şiş yansın ne kebap demeyen takımların hedeflerine ulaştığını ibretle izliyoruz; tıpkı mevcut kadrosunu koruyarak Euro2012 biletini cebine koyan Rusya ile şampiyonaya gidemese de yaş ortalamasını 23’e kadar indirerek en azından önümüzdeki turnuvalar için çok önemli bir mesafe kateden Belçika gibi.

Bugün itibariyle milli takım yeni ve umut vadeden bir teknik direktöre emanet ediliyor ve Abdullah Avcı ismi herkes gibi beni de heyecanlandırıyor. Fakat bugün sahip olduğumuz umudun daha fazlasını Hiddink’in imzasından sonra hissetmiş olduğumuz göz önüne alındığında, futbol yaklaşımımızı değiştirmedikçe sürücü koltuğundaki değişikliklerin aslında hiçbir anlam ifade etmediğini görmek hiç de zor değil.

Haberin Devamı

Kendimizi ne dev aynasında görelim ne de olduğumuzdan aşağı. Türk Milli Takımı bizim düşüncelerimizdeki gibi dünyaya damga vuran bir futbol ekolü de değil, alelade bir ekip de. Milli takımımızın yüzümüzü güldürmesi için tek yapmamız gereken kendimizi doğru konumlandırmak, sistemli çalışmak ve sahip olduğumuz yüksek potansiyeli kullanmamızı sağlayacak güçlü bir alt yapıya sahip olmak. Aksi takdirde son 20 yılda olduğu gibi istikrarsızlıkların önüne geçemez, başarılarımızı tesadüf kimliğinden asla kurtaramayız. Hele hele son Hırvatistan maçında olduğu gibi futbolcuları, teknik heyeti ve taraftarları birbirinden kopmuş bir takım olursak hiçbir zaman ve hiçbir yerde şansımız olmayacak.