A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Bir düşman karşısında birleşmek her zaman kolaydır ve başarılı olunduğunda ortada hiçbir sorun yokmuş gibi görünür fakat herkesin gerçek yüzü yenilgilerden sonra ortaya çıkar. İşte dün gece ortaya çıkan gerçek yüzlerimiz:

  • Sahada onlar için elinden geleni yapan, yeşil çimleri akıttığı terler ile sulayan futbolcusunu, sırf kendi takımından değil diye için ıslıklayan seyirciler,
  • “E ne var ki canım bunda, seyirci tabi ki tepki de gösterecek” diyerek sporun anlamından nasibini almadığını kanıtlayan sözde futbol adamları,
  • Kulüpçü seyircilerin tepkilerine jest, mimik ve küfürleriyle karşılık veren futbolcular,
  • Play-off maçına nasıl geldiğimizi unutarak kendini dev aynasında gösteren yorumcular,
  • Koskoca 90 dakikada rakip kaleyi bulan bir şutu dahi olmayan bir milli takım,
  • İkinci maça gitmemek için bilerek sarı kart gören futbolcular,
  • Maçtan sonra rakibi öve öve bitiremeyen ve hezimeti tamamen 2.dakikada yenen gole bağlayan bir teknik direktör.

Milli takımımız Hırvatistan’a elbette mağlup olabilir, hatta dün gece olduğu gibi turu kendi sahasındaki ilk maçta da kaybedebilir. Bunların hepsi futbolun içinde ve çözümü olan sorunlar. Fakat ortada yukarıda sayılanlar gibi üçüncü dünya ülkesi izlenimi uyandıran gerçekler olunca, insan bırakın geleceğe dair umutlu olmayı mevcut durumu anlamakta dahi zorluk yaşıyor.

Haberin Devamı

Milli Takım Gerçeği

Yıllardır milli takımımıza bir türlü bir teşhis koyamadık. Kötüyüz derken gelen istisnai başarılar veya iyi gidiyoruz dediğimiz anda suratımıza inen tokatlar kendi gücümüzle ilgili asla kesin bir kanaate varamamamıza neden oldu. Bu yüzdendir ki milli takımımızın başarılarına aşırı seviniyor, yenilgilerinde de büyük hayal kırıklıkları yaşıyoruz.

Dünyada bazı yönleri bariz bir şekilde öne çıkmış birçok milli takım var. Örnek Almanya’nın disiplini, son yıllarda eskisi kadar bariz olmasa da İtalya’nın savunması, Brezilya’nın bireysel yetenekleri, İspanya’nın hücumu v.b. Bizim milli takımımızın itici gücü ise hiç şüphesiz motivasyon. Bu gücün tamamıyla futbola dair bir unsur olmaması bazılarımızı rahatsız edebilir fakat ay yıldızlı ekibimizin başarılı olduğu maçların hemen hemen tamamındaki en belirgin özellik, futbolcularımızın sahaya yansıttığı mücadele gücü oldu ve oluyor.

İşte tam da bu nedenle, kendisi koyu bir rasyonel olan Hiddink ile tam bir kan uyuşmazlığı yaşıyoruz. Zira, ancak iyi derecede motive olduktan sonra başarılı sonuçlar alabilen milli takımımızdan adeta bir Hollanda gibi “aklı başında” bir oyun beklenmesi, kağıt üzerindekileri aynen sahaya yansıtılmasının talep edilmesi; kısaca duygularıyla değil de futbol gerçekleriyle hareket etmesinin istenmesi bizi bunları beceremeyen ve hal böyle olunca da hiçbir özelliği olmayan bir takıma dönüştürüveriyor, tıpkı dün gece olduğu gibi.

Haberin Devamı

Ben de milli takımımızın duygulardan ziyade taktikleri, hırstan ziyade futbolcuların birbirleriyle uyumları ile kendini dünyaya tanıtmasını isterim ancak dün geceden sonra bu konuda en ufak bir umudum kalmadığı gibi bu durumu zorlamanın da faydasız olacağına kanaat getirdim.

Bize gerekli olan kurt taktikçilerdense tıpkı Fatih Terim gibi en önemli özelliği motivasyon olan teknik direktörler. Eğer başarılı olmak istiyorsak bizim iyi, göze hoş gelen ve ayakları yere basan bir futbol değil biraz dengesiz, duyguların ön plana çıktığı ve son derece heyecanlı bir futbol anlayışına sahip olmamız gerekiyor; çünkü eldeki malzeme bu şekilde.