TFF'nin bu kez işi çok zor; aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Sanıyorum tarihteki en zor kararlarını verecekler zira her iki taraf da en ufak bir taviz vermeden yüzde yüz kendilerinin haklı olduğunu iddia ediyor ve karar ne olursa olsun aynı oranda tepki görecek.
İyi ama aynı olayda nasıl oluyor da iki taraf da kendi lehlerine hükmen galibiyet gibi en uç kararı isteyebiliyor?
Sahaya yabancı madde atılması sıradan bir taraftar terörü müydü yoksa komplo mu?
Şenol Güneş'in dikişleri gerekli miydi yoksa abartı mi?
Kalkavan mı maçı tatil etti yoksa Beşiktaş mi sahadan çekildi?
Bu taban tabana zıt yanıtları olan sorular uzar gider ama işin garipliği yanıtların görülenlere göre değil gözlerdeki sarı lacivert veya siyah beyaz filtrelere göre değişmesi. Aynı şeyi görüp onu yüz seksen derece farkı algılıyoruz ve sonra sadece adalet istediğimizi iddia ediyoruz. Bu çok garip.
Benim için yarın ne karar verileceğinden ziyade tüm düşünce sistemimizi esir almış ve adeta dudaktaki bir mukosel gibi zamanı gelince ortaya cikan bu çürümüşluk önemli ve üzücü. Bu düşünce bozukluğunun sportmenlikle uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi içinde düpedüz haksızlık talebi var.
Geçenlerde Önder Özen müthiş bir yorum yaptı, dedi ki "Şenol Güneş de, Kocaman da futbolculuklarinda efendilik timsali, taraflı tarafsız herkesin parmakla gösterdiği kişiliklerdi. Ne oldu veya ne oluyor da bu adamlar bugün sadece karşı tarafı suçlayan, antipatik karakterlere dönüştüler?" İşte sorun kimin kazanip kimin kaybettiginden ziyade tam da bu. Mevcut iklim farkında olalım veya olmayalım herkesi bir canavara dönüştürüyor, dönüşen herkes yangına körükle gidiyor ve o yangın kuru ve yaş ayrımı yapmadan her şeyi yakıp geçiyor.
Şunu iyi anlamak gerek: ortamımız ve bakışımız bu oldugu sürece maçları kim kazanırsa kazansın, turları kim geçerse geçsin, şampiyon kim olursa olsun nihayetinde hepimiz kaybeden olacağız.