Yaşı yirmiden küçük olanlar son Dünya Kupası maceramızı muhtemelen çok aklı başında hatırlamaz. Yirmiden büyüklerin hafızasında ise bu güzel anıların üzerine tam on bir yıllık bilgi kaydedilmistir. Velhasil bir Dünya Kupası heyecanı yaşamayalı bayağı oldu ve en az dört buçuk yıl daha olacak.
Potansiyeli kullanamama ve gelişememişlik arasında sanırım yakın bir ilişki var ve bu durumun en somut örneklerinden biri futbolumuz.
Milli takım için yapılacak en kolay ve bir o kadar da doğru teşhislerden biri "beklenmeyeni yapmak" olabilir veya "bekleneni yapamamak". Nitekim "işimiz zor" dediğimiz maçlarda da "lokum" karşılaşmalarda da milli takımın yaptığı kolay kolay değişmiyor; şaşırtmak. Bu derece şaşırtıcı olmanın modern dünyadaki bir diğer karşılığı da gücünü kontrol edememek ve şu an aklınıza gelen o reklam sloganının da malesef haklılık payı oldukça büyük.
Bu açıdan bakıldığında aslında maç sonunda Robben veya Van Gaal'ın bizi öven görünen cümleleri bizim için normalden çok daha olumsuz. Zira Hollandalılar özetle "diğerleri kendi yapabileceklerinin üzerine çıkarken siz daha mevcudu kullanamıyorsunuz" diyor.
Geriye dönüp baktığımızda genellikle kötü başladığımız, sonra beklenmedik bir galibiyetle umutlarımızı yeşerttiğimiz fakat günün sonunda bizi amaca ulaştırmayan milli performanslar görürüz. Bu durum her zaman heyecanımızı korumamızı sağlasa da Nietsche bunu bir üzüntü kaynağı olarak görür; "umut kötüdür çünkü acıyı uzatır" diyerek.
Belçika gibi olamayacağınızdan eminim. Böyle bir iş için ne organizasyonumuz müsait ne de sabrımız var. Yapabileceğimizin en iyisi milli takımı artık şu "şaşırtıcı" kimliğinden uzaklaştırarak hem kapasitemizi doğru tespit edip hem de onu kullanabilmek. Ve bu sadece teknik direktörün değil bu ülkedeki herkesin görevi.