A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

26 Haziran 2002 günü, Dünya Kupası yarı final mücadelesinde, rakibimiz Brezilya değil de Almanya olsaydı şu an en azından dünya ikincisi olmuş bir milli takımımız olacaktı. Gerçekten de o zamanki Türk milli takımının Almanya’dan değil eksiği fazlası vardı. Peki ya bugün?

Bugün Almanya’ya yenildiğimize üzülenleri daha doğrusu şaşıranları anlamak mümkün değil. Zira bizim takımımız 2002 yılından beri bir arpa boyu yol katedememiş, eleme gruplarında devamlı acı çekmiş ve kazandığı maçları rasyonel futbol doğrularından ziyade motivasyon ile kazanmış; gücü sınırlı bir ekip.

Haberin Devamı

Almanya’yı bir kenara bırakırsak, rakiplerimizin Belçika –ki kadrosunu tepeden tırnağa yeniledi-, Avusturya, Kazakistan ve Azerbaycan olduğu grupta 7 maçta 14 puan toplayabilmişiz ve biz hâlâ Selçuk’un neden çıktığını veya Sabri’nin neden oynadığını tartışıyoruz.

Allah aşkına biz dün Almanya’yı yenseydik ne değişirdi? Bu bir maçlık galibiyet iki takım arasındaki uçurumu ortadan kaldıracak mıydı? Gerçek şu ki: bu iki takım 100 maç yapsa 90’ını beyaz formalılar kazanır.

Bu nedenle asıl tartışılması gereken 2002 yılında, en azından onlarla aynı seviyedeyken bugün Almanya ile aramızdaki büyük farkın nasıl oluştuğu. Aslında bunun yanıtı belli ve Hiddink de, Hamit de bu gerçeğin altını her maçtan sonra kalın bir çizgiyle çiziyor: futbolcularımızın her şeyden önce fiziksel eksikliği var!

Hafta içinde Arsenalli Oğuzhan Özyakup ile ilgili yazdığım yazıda açıklamaya çalışmıştım Avrupalı futbolcular, daha doğrusu Avrupalı kulüplerin altyapıları ile bizimkiler arasındaki farkı. İşte bütün mesele bu.

Dünkü maçtan sonra iki takım futbolcuları formalarını çıkarıp yanyana dizilseydi eğer, bu bile Hiddink veya Hamit’in ne demek istediğini ve bizim nerede yanlış yaptığımızı anlamamıza yeterli olurdu. İşte Almanya’ya kaybetmemizin önemli bir nedeni.

Almanya-Türkiye maçı kesinlikle mekteplilerle alaylıların maçıydı. Kadrosunda bırakın Arda’yı, Selçuk kadar dahi teknik kapasitesi yüksek bir futbolcu olmamasına rağmen son derece iyi eğitilmiş Alman oyuncular, tabiri caizse hayatında mektep yüzü görmemiş bizim futbolcular karşısında adeta futbol cambazı gibi göründü ve aslında tek yaptıkları kitabi futbol doğrularını yeşil sahaya yansıtmaktı.

Haberin Devamı

Doğrusunu söylemek gerekirse bir futbolcuda olması gereken yetenek ve çalışma birlikteliğinin az ve zor bulunanı yetenek kısmıdır. Fakat ne hikmetse biz onun kıymetini hiç bilmiyor, bu ikisinin birlikteliğinden ortaya çıkan Mesut, Nuri, Oğuzhan gibi nice oyuncuları ancak uzaktan seyrediyoruz.

Bugün bir eleştiri yapılacaksa bunun konusu, Servet veya Sabri değil, bu oyunculardan daha iyilerini yetiştiremeyen ülke futbolu olmalıdır. Servet 2005 yılında Fenerbahçe formasıyla Kadıköy’de Shevchenko’yu döndürüyordu bugün de milli formayla Türk Telekom Arena’da Gomez’e elini kolunu sallaya sallaya şut iansı veriyor. Fakat gelin görün ki onun Türkiye’nin en iyi stoperi olduğunu savunanlar bile var. İşte Almanya’nın bizi fersah fersah geçmesinin bir diğer nedeni.

Velhasıl kulüplerimizde altyapı namına bir müessese yok. Futbolcular yeterince çalıştırılmıyor ve kimyaları iyi olsa da fizikten sınıfta kalıyorlar. Hal böyle olunca da ortaya lunaparktaki galaksi gibi inişli çıkışlı bir grafik çizen, günü gününü tutmayan, belirli bir standartı olmadığı ve başarısı bireysel performanslara bağlı olduğu için bazı zamanlar beklenenin çok üstünde iş çıkarırken bazen de en kolay rakiplere kayben bir takım çıkıyor.

Haberin Devamı

Dün Almanya karşısında aldığımız utandırıcı yenilginin asıl üzücü yanı bunun bizim kaderimiz olmaması. Eğer bizim oyuncularımız Alman futbolcuların yarısı kadar çalışsa onlara pekâlâ kafa tutacakları gibi eğer onlar kadar çalışsalar kesinlikle onları alt ederler. Burada seçim kulüplerde, yöneticilerde, teknik heyetlerde ve federasyonda. Ya bir hamle ile futbolcu yetiştirme sistemimize el atacaklar ya da yıllar boyu bu şekilde “renkli” bir takım olmaktan bir adım ileri gidemeyeceğiz.

http://twitter.com/#!/cannizamoglu