A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Milli facianın iki boyut var: biri teknik, diğeri psikolojik.

Teknik taraf somut, anlatılması görece daha kolay. Hatta Del Boske’nin “rakip takımın kapanması bizim işimize geliyor” açıklaması ile özetlenebilecek kadar basit. Üstüne üstlük bu anlayışı stoperimiz stoper değilken ve orta saha oyuncularımızın savunma becerileri yok denecek kadar azken yapmaya kalkışmak, intihar oldu.

Fatih Terim’in İspanya’yı bu şekilde kapanarak durdurmayı planlaması çok büyük bir taktik hataydı; bu planı Hırvatistan maçının kadrosundan beklemesi ise daha büyük bir hata. Bizim “oyunu çirkinleştirmek” diye burun kıvırdığımız “kapanma”nın hiç de düşündüğümüz kolay olmadığını gördük dün gece. Meğer ne zormuş rakibin köşelere inmesini önlemek, onlara orta şansı vermemek, arkaya atılan toplarda adamı kaçırmamak vs. Hiçbir zaman tecrübe etmediğimiz oyun anlayışını ilk defa İspanya karşısında oynamayı denedik. Bu iş, aylardır forma giymeyen oyuncunun kupa finaline ilk on bir çıkması gibi bir şey. Çok riskliydi. Dahası, İspanya “topu onlara verelim, 10 kişiyle savunma yapalım” anlayışının işe yaramayacağı birinci takım, kapalı savunmaları açacak o kadar çok çilingir oyuncuları var ki.

Haberin Devamı

Bir de maçtan önce hem medyada hem de sosyal medyada “kazanmasanız dahi, mücadele edin yeter” mesajları vardı; 2008 umutlarıyla söylenen. Bunlara hiç katılmadım. Futbolcu mücadele etmeyecekse ne yapacak? Bu, şoföre arabayı kullan, ahçıya yemek yap yeter demek gibi bir şey. Bunun ötesini beklemek gerek. Özellikle milli takımın maddi ve manevi olanakları bırakın ülke standartlarını Avrupa’nın dahi çok üzerindeyken. Para üzerinden eleştiri yapmak güzel değil fakat Rus teknik direktör sadece primle çalışırken, bizim performansımızın Rusya’nın dahi altında kalması bu eleştirileri ister istemez beraberinde getiriyor. Milli takımdan artık bir standart, ayakları yere basan bir oyun anlayışı, iyi kötü bir taktik beklemenin zamanı geldi de geçiyor bile. Artık iki maç üst üste çıkamayan on birlerden, kaos futbollarından, bitti demeden bitmez gibi hamasi anlayışlardan hızlıca uzaklaşmalıyız. Hani ne oldu, dün 60. dakikada “bitti” dedik?

Haberin Devamı

Dün gece bu işin psikolojik boyutunun en az teknik kadar önemli olduğunu gördük. Milli takım tel tel dökülürken protestonun sadece Arda’ya yapılması doğru değildi fakat Arda bu takımın sembolü ve o protesto aslında onun isminde tüm takıma yapıldı; Fatih Terim dâhil. Arda’nın bu protestolara karşılık verip sonrasında da oyunu bırakmasının akılla ve mantıkla açıklanabilir bir tarafı yok. Bizim taraftardan kazanırken Türk, kaybederken İspanyol olmasını bekleyemezsin. Nasıl ki işler iyi giderken bir kahraman gibi göklerde dolaşmanın keyfini çıkarıyorsun, kötü zamanlarda da yerin dibine girmeye hazır olman gerek. Bizde stadyumlar arena, futbolcular savaşçı. Bir askerin, savaşın ortasında savaşı bırakma şansı olmadığı gibi Arda’nın da maç bitmeden “küstüm oynamıyorum” demeye ve tüm takımı oyundan düşürmeye hakkı yok. Kim bilir belki dün bir gol atamadığımız için gruptan çıkamayacağız.

Haberin Devamı

Fatih Terim’in maçtan sonra “gerekeni yapacağım” açıklaması benim için herhangi bir anlam ifade etmiyor. Bu şekilde ileriye referanslı cümleler ile Türk Futbolu’nun onlarca yılı bir arpa boyu yol alamadan heba oldu. Bizim “yapıyorum” hatta “yaptım” açıklamalarına ihtiyacımız var.

Son söz, milli takımı hiçbir zaman bu kadar çaresiz ve zor durumda görmemiştim. Dün geceki manzara çok üzücü, rahatsız edici ve umut kırıcıydı. Öyle ki, aklıma turnuvaya katılmasak belki de daha iyiydi düşüncesi geldi.