A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Trabzonspor’un futbol anlamında çok önemli bir özelliği var; bulunduğu şehirden daha büyük. Dünyada bunun örnekleri çok fazla değil. Manchester United var mesela veya Liverpool. Fakat bu özellik son yıllarda kaybolma noktasına gelirken Trabzon bir futbol şehrinden saha dışı olaylarla anılan kaotik bir kente dönüşmeye başladı; özellikle Fenerbahçe maçları sırasında.

Trabzonspor’un bu sene kendi sahasında oynadığı maçlardaki seyirci ortalamasının 10.000’i bulmadığını tahmin ediyorum. Fakat dün tribünler tamamen doluydu. Trabzonspor taraftarı Fenerbahçe’yi izlemeye gelmeyeceğine göre demek ki onları Fenerbahçe maçına çeken sadece futbol değildi.

Haberin Devamı

1996’da şampiyonluğu Fenerbahçe’ye kaptırmak bordo mavilileri sarı lacivertlilere karşı bilemiş olabilir. Fakat elbette asıl mesele yılan hikâyesi olan 2011 davası. Bu davanın detayına girmemek için yılan hikâyesi diyorum zira yazacaklarım kimin haklı kimin haksız olduğundan bağımsız.

2011’den sonra Trabzonspor’un önünde iki yol vardı. Zor yol, tüm yaşananlara rağmen takımı korumak, taraftara sağduyulu mesajlar vermek, bir tarafta hukuk mücadelesi verirken diğer tarafta sahadaki mücadelen vazgeçmemek; kısaca futbola tutunmaktı. Kolay yol ise mangalda kül bırakmamak, ortada daha nice kupalar varken kulübün misyonunu sadece “2011 şampiyonluk kupası”nı almak olarak belirlemek, taraftara hep bu yönde telkinde bulunmak; kısaca popülizm yapmaktı. Maalesef Trabzonspor ikinci ve kolay yolu seçti. Bunun sonucu olarak da eldeki çok iyi kadro dağıldı, taraftardaki kin yıldan yıla artarken sportif başarı aynı oranda azaldı, akla hayale gelmeyecek futbol saldırıları yaşandı ve şehir futboluyla değil sadece saha dışı olaylarıyla anılır oldu.

Bugün geldiğimiz noktada ihaleyi tamamen kırmızı montlu vahşiye yıkabilir miyiz? O hakeme vurulan yumrukta, atılan tekmede, taraftara şirin görünmek için yapılan her açıklamanın, şiddeti körükleyen ve onu mazur gören her yaklaşımın payı var. Bugün Fenerbahçe otobüsü viyadükten uçmadı, hakeme saldıranın elinde kesici veya delici bir alet yoktu diye şükrediyoruz. Seneye de bu kadar şanslı olabilecek miyiz?

Haberin Devamı

Maalesef ülke olarak en önemli eksikliklerimizden biri iyi yönetici yetiştirmek. Havamızdan mı suyumuzdan mı bilinmez, yöneticilerimizin hepsi popülist, hepsi işi idare peşinde. Sorumluluk alan kimse yok. Bu kadar olay yaşandıktan sonra Muharrem İnce “provokasyon” diyor ve önlem alınmadığını söylüyor. Provokasyon olsa bile önce bir özür dilenmez, geçmiş olsun, utandık vs. denmez mi? Bu kelimeler bu kadar mı zor? Ayrıca kim önlem almadı, orası sizin stadınız değil mi?

Her şeyi normalleştiriyoruz, unutuyoruz ve gerekeni yapmadan aynı şeyin tekrar olmamasını bekliyoruz. Aynştayn’a göre bunun adı delilik ve sanırım hepimiz deliyiz. Geçen sene o kadar olay yaşandıktan sonra bu maçta tribünlerin önüne iki sıra polis dizilmeliydi ve bu yapılsa bugün olaylar bu noktaya gelmez, Trabzonspor ve Türk Futbolu dünyaya rezil olmazdı.

Trabzonspor’un çoğunluk taraftarı aklı başında insanlar. Nani’yi golden sonra alkışlamaları çok güzeldi. Hele hele bir taraftarın Nani’nin formasını istemesi bir umuttu işlerin nispeten rayına girmesi için. Fakat tahammülsüzlük o kadar büyük ki bu barış dalı daha yeşermeden koparıldı yine vahşiler tarafından.

Haberin Devamı

Çok merak ediyorum o kırmızılı insan müsveddesine ne ceza verilecek? “Yapanı bulamadık” mazeret değil çünkü her şey ayan beyan ortada. Hem anlatsın bakalım provokasyon mu, nedir bu olay? Elbette bir daha statların yanına yaklaştırılmasın, diğer olay çıkaranlar da caydırıcı cezalar alsın, 10-15 gün hapis mesela. Böylece bir daha yapmaktan çekinsinler veya diğerleri ilk kez yapmaktan.

Velhasıl, bundan öncekileri unuttuk ama bu olayı unutmayalım. İlk kez bir olayda kendi çıkarımızı değil ülke futbolunun çıkarlarını düşünelim ki bu uzun vadede bizim de çıkarımız demek. Trabzonspor olarak özür dileyelim, Fenerbahçe olarak sağduyuyu elden bırakmayalım, suçluları cezalandıralım; sakın ha onları savunmayalım, medeni toplumlar ne yapıyorsa biz de onları yapalım. Aksi takdirde gitgide daha da tehlikeli olan kör dövüşümüze devam edip birbirimize çok büyük zararlar verecek ve geri dönüşü olmayan bir noktaya gelecek ve Sezen Aksu’nun dediği gibi işte biz o gün tükeneceğiz.

can.nizamoglu@gmail.com