Hani zamanında Lineker “futbol on bire on bir oynanan bir oyundur” demiş ya, bizde durum tam olarak öyle değil. Bizim için futbol “milyonlara milyonlar oynanan ve sahada ne olduğundan çok saha dışındaki sonu gelmez ve herkesin kendini kesinlikle haklı ilan ettiği tartışmaların önemli olduğu bir oyundur” demek daha doğru olur.
İşte bu tartışmaların son ama sonuncu olmayan perdesi, TFF’nin belirlediği harcama limitleri konusunda cereyan ediyor.
Bu konunun, kulüpler arasındaki söz düellosundan önce, tam olarak ne olduğunun anlaşılmasında fayda var.
Geçtiğimiz sene TFF, UEFA’nın “finansal fair play” uygulamasına paralel olarak, kulüplerin finansal durumlarını kontrol altına almak için onların harcamalarına bir sınır getirmeye karar vermiş ve Eylül ayında da her kulübün ne kadar harcama limiti olduğuna dair bir liste yayınlamıştı. Bu listede yer alan rakamların hesaplanması oldukça uzun bir mevzuata dayanıyor var ve bu hesaplamanın teknik detayları ile kafa karıştırmak istemem. Bu nedenle özet olarak TFF’nin bu hesaplamaları yaparken, biri gelir – gider farkı, diğeri de net borç/faaliyet gideri oranı olmak üzere iki yöntem kullanıp, limitleri bu iki yöntemin ortalaması şeklinde belirlediğini söylemek yeterli olacaktır. Bir de elbette gelir ve giderler hesaplanırken tüm kalemlerin dikkate alınmadığını; örneğin futbolcu maaşları hesaba katılırken ödenen bonservis bedellerinin hesaplama dışında tutulduğunu hatırlatmakta fayda var.
Buraya kadar her şey normal ve anlaşılır. Fakat bu konunun bugün bu kadar tartışılmasına neden olan durum, Fenerbahçe’nin limitinin Galatasaray’ın neredeyse yarısı kadar belirlenmiş olması. Bunun nedeni Fenerbahçe’nin finansal durumunun Galatasaray’dan iki kat kötü olması değil, Galatasaray’ın borçlarını ilk iki sene ana para ödemesi olmayacak şekilde yapılandırmış olması. Zira TFF’nin limit hesaplamasında borçlarını yapılandıran kulüpler “borçsuz” sayılırken, Fenerbahçe gibi borcunu yapılandırmamış kulüpler çok daha düşük bir limite tabi oldu.
Bu durumda Ali Koç’un “bu uygulama, ilerisi düşünülmeden yapılmış, kısa vadeli bir uygulama” serzenişinin haklılık payı var. Fakat bu uygulamanın Eylül’den beri ortada olması nedeniyle itirazın zamanlaması konusunda Koç haksız. Zira mesele buysa ilk günden itibaren bu işin peşi bırakılmamalıydı.
Fenerbahçe’nin bu konudaki ikinci bir eleştirilme noktası da şeffaf olmama konusunda. Bugün çeşitli mecralarda değişik rakamlar söylense de kimse Fenerbahçe’nin limiti aşıp aşmadığını veya aştıysa ne kadar aştığını tam olarak bilmiyor. Yorumlar “başkan bu kadar itiraz ettiyse kesin limit aşılmıştır” akıl yürütmesine dayanıyor.
Bir de Koç’un “bu uygulama Trabzonspor için çıkarılmış” gibi sağlıklı bir temele oturtulamayan bir çıkışı var ki bu konuda kendisini eleştirmemek mümkün değil.
Olan bitenden anlaşılan Beşiktaş’ın da harcama limitlerinden muzdarip olduğu. Nitekim son günlerde, Fenerbahçe ile birlikte Beşiktaş da ilgili konuda TFF’ye itirazda bulundu ve red yanıtı aldı.
Velhasıl, harcama limitleri konusunda hem TFF’nin hem de Fenerbahçe’nin haklı olduğu noktalar var. Fakat amir konumunda TFF olduğu için Fenerbahçe’nin kurallara uymaktan başka bir seçeneği yok ve bundan sonra olacakları, Mesih dizisinin ikinci sezonu gibi merakla bekliyoruz. Bu noktada aklıma takılan tek konu Fenerbahçe’nin bu hafta içinde bir banka veya konsorsiyum ile anlaşıp borçlarını bir şekilde yapılandırırsa ne olacağı. Zira TFF’nin ilgili talimatına göre belirlenen limitlerin yükseltilmesi de mümkün.
can.nizamoglu@gmail.com