Ne yalan söyleyeyim, Koku’yu ilk izlediğimde dikkatimi çeken onun burnu olmuştu. O günden beri ne zaman onun adını duysam aklıma, sanki bir dizi operasyon geçirmiş gibi küçük ve kalkık burnu gelir. Futbol âlemi göründüğü kadar büyük olmadığı için o Koku, dönüp dolaşıp Fenerbahçe’nin teknik direktörü oldu.
Eski yıldız futbolcuların teknik direktörlüklerine hep şüphe ile yaklaşırım. Zira Arigo Sakki’nin dediği gibi bu iş aynı anda hem at hem de jokey olmaya benziyor. İyi örnekler de yok değil ama genelde yıldız futbolcular takım elbise giydiklerinde çuvallıyor. Fakat Hollandalılarda başka milletlerde olmayan bir özellik var ki çok iyi profesyoneller. Bu demek oluyor ki Koku, futbolculuk gömleğini çoktan çatıdaki sandığa koymuş hatta bir zamanlar futbolcu olduğunu unutmuşçasına teknik direktörlük yapıyor olabilir; umarım öyledir.
Osmanlıdaki Fransız hayranlığı gibi, Barselona’nın da Hollanda hayranı olduğu yıllarda Van Haal, Klayvırt, Zenden, De Buur’ların iksini birden ve daha nice Hollandalıyı İspanya yolcusu yaparken o dönem 27 yaşında olan Koku’yu da ihmal etmemişti. Fakat bu adamların en esaslısı Koku oldu zira Messi piyasaya çıkana kadar Barselona formasını ondan daha fazla giyen bir Allah’ın kulu olmamıştı. Koku, Barselona’da o kadar uzun kaldı ki yolu bir ara Rüştü, Kuarezma, rahmetli Enke gibi bize tanıdık isimlerle dahi kesişti.
Koku, futbolculuğunda klasik sekiz numaraydı ama öyle Josef DeSouza veya Mehmet Topal gibi adeta gol atmamaya yemin etmişlerden değildi. Nereden baksanız sezonda 8-10 gol yuvarlardı. Bana kalırsa o, orta sahanın rakip yarı sahaya bakan diliminde de pekâlâ oynardı ama takım Barselona olunca o mevki için sıra kolay kolay gelmiyor.
Koku’nun teknik direktörlüğü konusunda ise kendisi gelmeden haberi geldi Türkiye’ye. Neymiş Koku, Kocaman’ın Hollanda versiyonuymuş. Aykut Hoca nasıl bir psikoloji yarattıysa sanırım bu bir nevi paranoya oldu zira Koku aslanlar gib 4-3-3 oynatan (Aykut Hoca da öyle oynatıyordu demeyin bozuşuruz), son sezonunda 87 golle takımını şampiyon yapmış bir teknik adam. Evet, onun savunmaya özel bir önem atfettiği, zaman zaman da bu işi daha da katılaştırdığı doğru ama bu onun ilk ve tek hedefinin gol yememek olduğu anlamına gelmiyor.
Koku ile olumlu bir diğer özellik de -bu belki de onun alt yapılarda geçirdiği zamanların bir sonucudur- alt yapıdan önemli oyuncular çıkarması. Depay bu isimlerin en bilineni ama Viynaldum veya şimdi onu Fenerbahçe’ye de getirmek istediği söylenen Jefrey Bruma da onun imzasın taşıyor. Seçim döneminde Ali Koç sürekli alt yapıdan oyuncu çıkarmanın öneminden bahsettiği için Koku’nun tercih edilmesinde onun bu özelliğinin de etkili olduğunu sanıyorum.
Koku ile ilgili olumsuzluklar kendisinin öyle çok uzun boylu bir teknik direktörlük kariyeri olmaması ve onun eski bir yıldız futbolcu oluşu. Bir de ondan önceki iki Hollandalı teknik direktörün Fenerbahçe’de başarılı olamaması var ama ben o genellemelere katılmıyorum çünkü Fenerbahçe tarihinin en başarılı yabancılarından olan Kayt da Hollandalıydı, gelmiş geçmiş en başarısız transfer Van Persi de. Terazinin olumlu kefesinde Koku’nun yüksek iş disiplini, otoritelerce takdir edilen taktik anlayışı (ForForTo’ya göre 2016’da en iyi 50 teknik adam arasında 12.’ydi) ve alt yapılara verdiği önem yer alıyor. Tüm bunlara bir de kendisine her zaman saygı duyduğum Kayt’ın Koku ile ilgili olumlu referansı eklenince ben Koku ile ilgili umutlular tarafındayım.
can.nizamoglu@gmail.com