A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Türk insanı olarak en önemli özelliklerimizden biridir duygusallığımız. Duygu gözlüklerimiz çoğu zaman gözümüzdedir. Pire için yorgan yakmaktan, en zorlu koşullarda kahramanlık yapmaktan hiç geri durmayız. Duygusallığımızın bir getirisi olarak güçlü ve ihtişamlı olandansa ezilen, zor durumda olan taraflar bizim için her zaman daha çekici olur.

Hatta bu son duygunun, millet olarak bugünkü varlığımızın asıl nedeni olduğu dahi iddia edilebilir. Nitekim Ertuğrul Gazi, beraberindekiler ile birlikte Sivas yakınlarına geldiğinde burada iki ordunun savaştığını görür. Bu ordulardan biri Selçuklu diğeri de Moğol ordusudur ve Selçuklular bozguna uğramak üzeredir. Ertuğrul Gazi bu savaşa girmek ister ve tercihini kazanacak olan Moğollardan değil, zor durumda olan Selçuklulardan yana kullanır. Bu destekle savaşın seyri değişir, Selçuklular kazanır. Onların yanında savaştıkları için Selçuklu şahı Alaaddin Keykubat, Ertuğrul Gazi’ye Ankara yakınlarında bir yer verir ardından Söğüt’e yerleşilir ve sonrası malum.

Haberin Devamı

Muhtemelen Ertuğrul Gazi’yi Moğollar değil de Selçuklular tarafında savaşa sokan duygu ile bize bugün televizyonlardaki yarışmalarda daha başarılı olandan ziyade daha zor durumda olanı seçtiren duygu aynı ve yine muhtemelen bu duygu ile Eur0 2008’de onca sakat ve cezalı oyuncuya rağmen elde ettiğimiz yarı final başarısı arasında güçlü bir ilişki var.

Pazartesi günü Galatasaray’ın 2-0 geriye düşüp 4-2 kazandığı maçın ardından Burak şöyle söyledi: “Hocamıza yapılan haksızlık bizi motive etti. Biz de gerekeni yaparak maçı kazandık.”

Nitekim bizim futbolcu ya da kulüp yöneticilerimizden “eksikliklerimizin farkındayız ve bunları gidermek için elimizden geleni yapacağız” yerine şu ifadeye çok sık rastlarsınız: “tüm engellemelere rağmen başarılı olcağız.”

Bunlar bana hep Ertuğrul Gazi’yi hatırlatıyor.

Bu fotoğrafın anlamı şu: bizi motive etmek istiyorsan haksızlığa uğradığımıza inandır.

Fakat tablonun sonucu çok parlak değil zira isteklenme seviyesinin aşırı hırsa dönüştüğü, bakan gözlerin görme, dimağların ayırt etme yetisini yitirdiği durumlarda ortaya tam bir kara delik çıkabiliyor.

Haberin Devamı

Bizim teknik direktörlerimizin açıklamalarını dinlediğinizde onların bir ortak özelliği olduğunu görürsünüz: duygulara vurgular. Hemen hemen her kazanan teknik adam “bugün gerçekten istedik” tadında cümleler kurarken kaybeden taraf isteme duygusunun eksikliğinden yakınır. Onları dinleyince futbolda en önemli unsurun “arzu” olduğu hissine kolaylıkla kapılabilirsiniz.

Neyse ki sadece onları dinlemiyoruz.

Premier Lig’de görev yapan teknik direktörlerin açıklamaları da kazanma arzusuna dair cümleler içerir fakat o konuşmalarda daha ziyade futbola dair ifadeler görürsünüz. Mesela Villas Boas genellikle futbolcuların bireysel performansları üzerine konuşur. Neyi iyi yapıp nelerde eksik olduklarını anlatmaya çalışır. Veya Wenger’in çok sık kullandığı ve duygulardan ziyade somut özelliklere dayanan kelimeler vardır: güç veya keskinlik gibi.

Pek tabi futbolda duyguların da çok önemli bir yeri var ve eğer biz bu özelliğimizi ölçülü kullanabilsek veya bunu rasyonellik ile birleştirebilsek bu uğurda çok önemli başarılar elde edebiliriz; tıpkı Galatasaray’ın UEFA Kupası şampiyonluğu veya Dünya üçüncülüğümüz gibi. Fakat bizim takılıp devamlı patinaj yaptığımız nokta futbolu duygulardan ibaret görmemiz ve bu nedenle ama rakip takım ama federasyon ama hakemler mutlaka bir düşmana ihtiyaç duymamız, bu düşmanların var olmadığı durumlarda onları zihnimizde oluşturup onlara inanmamız ve sonuçta atımızla yel değirmenlerine karşı savaşmamız.

Haberin Devamı

Muhtemelen, Ertuğrul Gazi’nin yerinde bir Avrupalı olsaydı o savaşa Selçukluların değil Moğolların yanında girerdi ve tarih kalemleri bambaşka bir senaryo yazardı. Elbette bugün bizi biz yapan bu duygusallığımıza üzülecek değiliz ve iyi ki Ertuğrul Gazi Selçukluları seçmiş fakat aynı gözlerle futbola da bakıp, duygularımızı aklımızın önüne koyunca ne sevinebiliyor ne üzülebiliyoruz; ne sevebiliyor, ne sevilebiliyoruz; ne saygı gösteriyor ne de gösteriliyoruz ve her şeyden önemlisi bir kaşık suda kopardığımız fırtınalarda kendimiz boğuluyor, enerjimizi israf ediyor, sahip olduğumuz potansiyeli bir türlü kullanamıyor ve neticede bir arpa boyu ilerleyemiyoruz.

Futbolda duygular üst seviyede ama her şey değil. Eğer siz futbolcu veya taraftar olarak her şeyi duygularla açıklar, spor programlarında futbolun teknik yönünden hiç bahsetmezken iş dedikoduya geldiğinde mangalda kül bırakmaz, medyanızı “şok şok şok” haberciliği üzerine kurar ve ülke futbol kültürünüzün tüm bunların etkisi altında oluşmasına izin verirseniz, meraklısı olduğunuz şeyin adı futbol değil Türk işi futbol olur.

Twitter:_acn_