Spor dünyamız sloganlarla dolu ve maalesef bu sloganların çoğunun içi boş. Fakat Fenerbahçe basketbol takımı, kendisi için söylenen "dünyanın en güzel takımı" gibi iddialı bir tanımlamayı sonuna kadar hak ediyor.
Sporun hangi dalı olursa olsun rakip takımları hiç sevmeyiz. Çoğu zaman onların herhangi bir maçı kazanması bize üzüntü, kaybetmesi ise keyif verir. Hele hele bizimle oynadıkları maçlarda onlara karşı olumsuz duygularımız o kadar artar ki bazen nefret mertebesine ulaşır. Ancak tüm bunlara karşın, eğer rakibimizin gücü ve iyi oyunu belirli bir eşiği aşarsa o zaman onlara olumsuz bakmayı bırakıp neredeyse onları sevmeye başlarız. İşte bu durum Fenerbahçe basketbol takımı için geçerli. Onların başarısı rakiplerin nefretinden daha büyük ve basketbolu seven herkes onları da seviyor.
Fenerbahçe basketbol takımının kadrosu o kadar iyi ki, bir el vicdandayken eleştirilecek tek bir oyuncu yok. Fakat sadece bu özellik bir takımın başarılı olmasına yetmez, takım içi uyum da şart ki o da çok üst seviye de. Üstüne üstlük oyuncuların karakteri, bu kadar uzun, yorucu ve en üst seviyede başarı yakalanan bir sezonun ardından Türkiye finalinde de disiplinden kopmayacak, her şeye rağmen derslik hücum setlerini harfiyen uygulayabilecek veya final serisinde de olsa son iki dakikada on dört sayıdan geri gelebilecek kadar yüksek. Tüm bunların üzerinde takımın idaresi de kelimenin tam anlamıyla işin ehline bırakılınca işte ortaya “en güzel” takım çıkıyor.
Fenerbahçe basketbol takımını başka herhangi bir noktadan eleştirmek mümkün olmadığından zaman zaman dikkatler işin maddi tarafına çekilip yüksek maliyetlerden dem vuruldu. Zaman zaman oyuncuların maaşları, bazen de takımın toplam maliyeti eleştirildi. Unutmamak gerekir ki geçen sezon Ronaldo'nun yıllık maaşı 40 milyon avroydu. Fakat başkalarının aldığı 1 milyon dahi tartışılırken kimse Ronaldo’ya çok para ödendiğinden şikâyet etmedi. Daha doğrusu o, üstün performansıyla kimseye bu şikâyet fırsatını vermedi. Çünkü sporda harcanan paralar ne kadar yüksek olursa olsun karşılığı alındığında bunu kimse dert etmez, karşılık alınmadığında ise kuruşların hesabı sorulur. Fenerbahçeli basketbolcular bu sezon aldıkları paranın hakkını o kadar verdi ki bugün bu konu taraftara sorulacak olsa alınacak tek yanıt "helal olsun" olur.
Fenerbahçe basketbol takımının bu seneki üstün başarısını bir atımlık kurşundan ziyade 3-4 yıllık emeğin karşılığı olarak görmek, hatta ufak çaplı bir ekolden bahsetmek mümkün. Bir sezondan diğerine kadroda değişiklikler olması kaçınılmaz ama özellikle koç Obradoviç işin başında olduğu sürece bu güzel takımdan, özellikle Avrupa’da, önümüzdeki sezonlarda da zirvede kalma başarısını beklemek hiç de hayalcilik değil.
Beşiktaş SJ
Final serisinde maç kazanamamış olsa da, dört maçta da rakibine kıyasla daha fazla mücadele eden ve kendi sınırlarını daha fazla zorlayan taraf Beşiktaş SJ oldu. Aradaki sıklet farkı belki siyah beyazlıların bu gayretinin bir galibiyet sevincine dönüşmesine izin vermedi ama sadece kendi evindeki değil deplasmandaki maçlarda da sürekli maçın içinde kalıp oyundan hiç kopmamak bu sene Fenerbahçe’nin karşılaştığı nice Avrupa devlerinin dahi yapamadığı ve siyah beyazlıların finali ne kadar hak ettiklerini gösteren bir işti.
Ufuk Sarıca’nın maç sonrası açıklamaları onun örnek bir spor adamı, takımının başarısı da örnek bir koç olduğunu bir kez daha gösterdi. Onun milli takım baş antrenörü olması da ülke basketbolumuz adına önemli bir şans. Zaten basketboldaki yapılanmamız; Hidayet Türkoğlu, Hüseyin Beşok, Kerem Tunçeri, Ömer Onan ve benzeri isimlerin işin başında olması hepimiz için hem heyecan hem de gurur kaynağı. Umarım bu kadro önce çok başarılı sonra da başta futbol olmak üzere diğer branşlara örnek olur.
@_acn_