Öncelikle şu savunmacı orta sahalardan stoper yaratma merakından başlamak gerek. Çok eskiden bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçı hatırlıyorum. O zaman Fenerbahçe’de olan Gökhan Gönül derbide zorunluluktan stopere geçmiş, çok da iyi bir performans göstermişti. Bu havayla sonraki maça da beklerin arasında başladı ama sonuç fiyasko oldu. Aynı tuzağa hem Milli Takım hem de Fenerbahçe’de Mehmet Topal’ı stoper oynatan teknik direktörler de düştü. Kendi alanında belki de ligin en iyisi olan Topal, stoperde her defasında taraftarlarına saç baş yoldurdu. Fenerbahçe’nin bu hafta yediği golde Ceilson’un elleri arkadan bağlı ve rakibin rahatça yanından geçip Altay’la karşı karşıya kalmasına izin verdiği pozisyon da işte bu kefede.
Açıkçası şu an ben “futbolda her mevkinin kendine has özellikleri var. Özellikle de stoper oynayanların duracakları yeri, rakibe ne zaman müdahale edeceklerini, alanlarını nasıl korumaları gerektiğini bilmeleri gerekir” demekten çekiniyorum zira bunları ortalama bir futbol bilgisi olan herkes bilir ama koca koca teknik adamların bu “bile bile ladeslerini” anlamak gerçekten güç. Sadık ve Serdar yeterince iyi olmayabilir ama en azından stoperdir ve onlar varken başka bölgeden adan devşirmeye gerek yoktur.
Stoper demişken ben bu yazıyı yazarken ekranlara Amil Rami adı düştü. Sizi bilmem ama ben bu transfer girişimini olumsuz karşılamıyorum. Elbette gönül (Gökhan değil) geriden oyun kurabilen, daha genç ve daha hızlı bir stoper ister ama mevcut koşulları da göz ardı etmemek gerek. Rami ile ilgili benim aklımdaki yegâne soru şu: hangi Rami? Bir zamanlar Fransız Milli Takımı’nda direkt oynayan Rami mi yoksa Marsilya’da felaket bir sezon geçiren Rami mi?
Fenerbahçe’nin uzun yıllar ve özellikle de geçen sezonun ardından iki galibiyetle başlaması taraftarları bir anda “meşaleleri yakın” moduna soktu. Aslına bakılırsa geçtiğimiz sezonun travması sonrası bu durum büyük bir sürpriz değil. Mesele bu modun doğru veya haklı bir mod olup olmadığı. Başakşehir karşısında Fenerbahçe pekâlâ ilk yarıda iki farklı öne de geçebilirdi, ikinci yarı Vişca’nın pozisyonları sonucu maçı farklı da kaybedebilirdi. Bu nedenle dünkü maça bakarak bu sezona dair bir rüya veya kâbus tasarlamak pek gerçekçi değil. Fakat şunu kestirmek mümkün: bu sezon özellikle hücum hattında çok başarılı ve gol atmakta pek zorlanmayacak bir Fenerbahçe izleyeceğiz. Savunmanın toparlanması ise sarı lacivertliler için belirleyici etken olacak.
Bitirmeden üzerlerine birkaç cümle söylemek istediğim isimler var; Emre/Arda, Kruze ve Ferdi…
Karşılaşmada otuz dokuz yaşına merdiven dayayan Emre sadece milimetrik pasları ile değil ikili mücadelelerdeki başarısıyla da yıllara meydan okurken, ondan yedi yaş küçük meslektaşı silik performansı nedeniyle kenara alındı. Bu kıyaslamanın detaylarına girmeyeceğim ve Emre’nin agresif tavırları ile ilgili çekincemi de hemen belirteyim ama sadece genç futbolcular için değil hepimiz için bu iki isimden daha iyi, iyi ve kötü örnek zor bulunur.
Kruze, Almanların Sergen’i. “Biraz koşsam Barselona’da oynardım” sözü onun için de geçerli olabilir. Fakat hem sahip olduğu yeteneğe hem de damarlarındaki disiplinli Alman kanına dayanarak onun toparlayacağını düşünüyorum.
Tekrar düşündüm de Ferdi’yi burada bir iki cümle ile geçiştirmek ona haksızlık olacak. Zira o başlı başına bir yazıyı hak ediyor.