A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Yeni Beşiktaş (yeni diyorum çünkü gelenlerin yerine başkaları geldi gibi görünse de Beşiktaş bu sene başka bir takım oldu) 3 gün arayla, kendi seyircisi önünde, hemen hemen birbirine eşit önem ve zorlukta iki maça çıktı ve gariptir bu maçların ikisinde de sahadan bir puanla ayrıldı. İşin garipliği siyah beyazlıların bu iki maçı da berabere tamamlaması değil, iki maçta da sahaya bambaşka futbolcularla çıkıp maçları berabere tamamlaması.

Galatasaray maçında sağ bekte Gökhan, orta alanda Oğuzhan, Olcay, Gökhan İnler, forvette de Cenk varken, Dinamo Kiev maçında bu oyuncular yerlerini, Bek, Taliska, Tolgay, Adriano ve Ebubekir’e bıraktı. Hatta bu maçların birinde Kuarezma’nın sağda diğerinde solda oynadığını düşünürsek iki kadro arasındaki farkın görünenden daha da fazla olduğunu söylemek mümkün. Değişen isimlerin bazılarının mecburi olduğunun farkındayım da peki ya diğerleri?

Haberin Devamı

Şenol Güneş’in sezon başı bir canlı yayın röportajında transfer yapmamış olmaktan dolayı isyan ettiğini, ertesi gün “aslında öyle demek istememiştim” dediğini anımsıyorum ki bundan kısa süre sonra Beşiktaş herkesin bildiği oyuncuları kadrosuna dâhil etti. O zamanlar Güneş, muhtemelen söylediğine çok da inanmaya inanmaya şöyle diyordu: “her mevkide iki oyuncumuz olması gerek.” Bugün gerçekten Beşiktaş’ın stoperler hariç her mevkide iki oyuncusu var, fakat şimdi bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu tartışıyoruz.

Kadro genişliği aslında zenginliktir. Fakat kimin as kimin –ufak bir farkla da olsa- yedek olduğunun belli olmadığı durumlarda bu işin karışıklığa dönüşme riski vardır. Geçen sene Fenerbahçe, Volkan-Josef-Nani-RvP mi, Volkan-Ozan-Topal-Fernandao mu veya başka bir şey mi diye düşünürken sezon sonuna geldi ve aynı tehlike bugün siyah beyazlılar için geçerli. Ekim ayına girdiğimiz bugünlerde herkes kâğıt kalemi alıp Beşiktaş’ın zengin orta saha havuzundan en ideal üçlüyü belirlemeye, forvette kimin olması gerektiğine karar vermeye, kanatları ve bekleri çözmeye çalışıyor. Bu iş taraftarlar için hiç sorun değil hatta zevklidir fakat takımın teknik direktörü de taraftarlar ile aynı şeyi yapıyorsa işin rengi değişir. An itibariyle Şenol Güneş ile Beşiktaş taraftarı arasındaki fark, taraftarlar kadroyu kâğıda yazarken Şenol Hoca tahtaya yazıyor ve sözün özü Güneş ideal kadrosunu hâlâ deneyerek bulmaya çalışıyor.

Haberin Devamı

Benim bu konudaki fikrim kimin oynayacağından çok kimin oynayacağını hissetmesinin önemli olması. Demem o ki, doğru yanlış bir tarafa Şenol Güneş’in geçen seneden bir çıkarım yapıp ilk 11’ini belirlemesi ve maçtan maça radikal değişiklikler yapmak yerine müdahalelerinin kapsamını daraltması gerek. Belirlenen kadro eldekilerin en iyisi olmasa da oynaya oynaya daha iyi hale gelecekken sürekli değişiklikler anlık patlamalar dışında uzun vadede verimsizlik yaratacaktır.

Taraftar mı müşteri mi?

Futbolun her gün biraz daha güçlenen ekonomi tarafına karşı koymak olanaksız fakat buna çanak tutmak durumunda da değiliz. Beşiktaş’ın yeni stadındaki ilk ve tarihi maçında ortalama bilet 250 liraydı. Kabul etmek gerekir ki Türkiye şartlarında 250 lira, bir maç bileti için oldukça yüksek ve bu parayı verebilecek gelir grubundaki taraftarlardan fazla ses, takımlarını 90 dakika aralıksız destekleyecek taraftar grubundan da bu para çıkmaz. Bir başka değişle zengin taraftarlar takımlarına para, zengin olmayanlar da maç kazandırır; hangisi iyi?

Haberin Devamı

Tribünlerde bir karışım olmalı. Maç günü gelirlerinden vaz geçilmesi düşünülemez fakat en azından tribünün bir bölümünün bilet fiyatlarının asgari ücretlilerin de güç yetirebileceği bir seviyeye çekilmesi hem tribün gücünü artırır hem de işin sosyal yönüne önemli bir katkı sağlar.

can.nizamoglu@gmail.com