Şu an Türkiye’de en “istenmeyen“ futbolcu muhtemelen Burak Yılmaz, onu en istemeyen taraftar grubu da Beşiktaşlılardır sanıyorum. Fakat gelin görün ki bu ikili biraraya gelmek üzere.
Bu buluşmanın benim açımdan en sevindirici yönü, şu çok abartılan, yere göğe sığdırılamayan hatta başkalarına yukarıdan bakmamıza neden olan ama aslında sadece gönülden gelen duygulardan ibaret olan taraftarlık kavramının gerçek yüzünü gösterecek olması.
Eğri otutup doğru konuşanlara, başka bir deyişle, "Burak’a o kadar laf etmemizin en önemli nedeni onun ahlaksız olması değil başka takımda olmasıydı“ diyen (az sayıdaki) Beşiktaşlılara hiç sözüm yok. Onların bugün yine takımdaşlık adına Burak’a sahip çıkıp onu desteklemeleri de bir çelişki değil. Fakat “biz Burak’a başka takımda olduğu için değil, yanlış işler yaptığı için bir araba laf ettik“ diyenler, ilkeli bir duruş adına bugün ya onun kendi takımlarına gelmemesi için sokaklara dökülmeli ya da maçlarda onu ıslıklamalı. Aksi takdirde, Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı “e ne oldu?“ dediği zaman bu soruya verilecek bir yanıt bulunamaz.
Zamanında Robin Fan Persi dil çıkardığında Fikret Orman “Beşiktaş’ta olsa yapamazdı bizim geleneklerimiz var vs.“ demiş, buram buram popülizm kokan bu söze o zaman itiraz edenler Beşiktaş düşmanlığı ile suçlanmıştı. Ondan sonra Beşiktaş’a Pepe’ler de geldi gitti ama herhalde hiç birisi Burak Yılmaz kadar vurucu olmadı.
Bu işlerin böyle sarpa sarmasının nedeni tamamen duygusal ve soyut olan taraftarlık kavramının içini, etik, ahlak, ilke gibi somut kavramlarla doldurmaya çalışmamız. İyi güzel de, bu evrensel kavramları bu uğurda kullandığımız zaman zaten onların içini boşaltıyoruz; içi boş olan bir şey, bir başkasını nasıl doldurur? Kimse aklını kullanıp bir takımın taraftarı olmuyor ki bu işin mantıklı bir açıklaması olsun. Yapılan şey, önce ortaya taraftarlığı koyup sonra onun sağını solunu genel geçer güzelliklerle süslemeye çalışıp bir nevi kendimizi kandırmak. Pek tabi bu süslemeler zorlama olduğu için hem eğreti duruyor hem de bugün olduğu gibi gün gelip patlıyor.
Gerçekler kıyaslanabilir, hatta düşünceler de ama duygular kıyaslanamaz. Taraftarlığın da %99‘9’u duygu olduğu için hiçbir taraftarık diğerinden ne daha önemlidir ne de daha önemsiz. Bunun aksini iddia edenler yönetimlerinin beklenmedik bir hamlesiyle kontrpiyede kalıp mavi ekran vermeye mahkûmdur.
Bu arada, yazının sadece Beşiktaş ve Burak Yılmaz’dan bahsetmesinden, umarım konunun sadece Beşiktaş ile ilgili olduğu anlamı çıkarılmaz. Zira o zaman ben boşuna yazmışım, siz de boşuna okumuşsunuz demektir.
Yeni yılınız kutlu olsun!
can.nizamoglu@gmail.com