Öncemiz nasıldı tam bilmiyorum ama benim jenerasyonum ülkenin kayıp jenerasyonu olma yolunda hızla ilerliyor. Neresinden tutsan elinde kalacak gibi bir halimiz var. Bu konu çok derin ama ben yine ana temayı Arda Turan olarak belirleyip futbol sınırlarını aşmayayım; işin futbolla ilgisinin çok az olduğunu kabul ederek.
Yabancı dillere süper hakim değilim ama gerek sosyal gerekse yabancı medyada takip ettiklerim kadarıyla, bizdeki kadar yaptığı yanlışlarla övünen bir millet yok. Herkes zaman zaman hata yapıyor ama bizim pis bir huyumuz var, hatamızı kabul etmediğimiz gibi bir de neredeyse onunla övünüyoruz. “Kimse benden iyi bilemez, onlar önce kendilerine baksın, adamlık” gibi beylik sözler havada uçuşurken bir de bunlara “vatan, millet, bayrak” gibi kutsal simgeler eklenince ortaya acayip olduğu kadar doğruluktan uzak, doğruluktan uzak olduğu kadar zararlı, zararlı olduğu kadar kötü bir yaklaşım çıktı ve maalesef bu yaklaşım benim jenerasyonumu yedi bitirdi.
İngiltere’de bir kural var. Bir takım veya futbolcu ceza aldığında bu cezaya itiraz eder ve haklı bulunursa ceza indiriliyor, fakat itiraz haksız bulunursa ceza artırılıyor. Ne güzel bir uygulama. FA bu uygulama ile diyor ki “haksızsan bunu kabul et ve bir daha da yapma”. Peki ya bizde? Ne kadar hatalı olunduğu bilınse de her cezanın ardından zehir zemberek açıklamalar, sonra da ver elini Tahkim Kurulu. İşin garibi, o tahkim büyük olasılıkla cezayı indiriyor. Hatta bunu bilen Disiplin Kurulu zaman zaman ona göre cezayı olduğundan fazla veriyor. Adalete bak! Hepimiz şark kurnazıyız ya…
Aslında bu işlerin en çarpıcı örneği geçenlerde Liverpool’un, kendi fubolcusu olan Salah’ın araba kullanırken cep telefonu ile konuşmasını polise bildirmesi ile yaşandı. Zira ondan birkaç ay önce, Burak Yılmaz sabaha karşı beşte büyük bir trafik kazası geçirmiş, kazadan sonra “nedense” apar topar olay yerinden ayrılmış, yaşananlardan sonra da Trabzonspor veya TFF bu konu ile ilgili kendisine bırakın cezayı bir uyarı dahi vermemişti. Fark.
Ve tüm bunlarla bağlantılı asıl mesele… Bağlantılı çünkü o gün Burak Yılmaz’a veya daha önceki vukuatında Arda Turan’a veya ondan önce Volkan Babacan’a veya zamanında kim hak ettiyse ona gereken ceza verilmiş ve gerekli tepki gösterilmiş olsa (bu arada tepki olarak rakip takım taraftarlarının bu isimlere verdiği samimiyetten uzak tepkiyi saymıyorum) bugün bu yaşananlar ya hiç ya da bu kadar büyük çapta yaşanmayacaktı.
Fakat her yanlıştan sonra “sahip çıkma” gibi içi tamamen boşaltılmış bir kalkanın arkasına saklanarak bu adamlar savunuldu, sahibinin yatacak yerinin olmadığını düşündüğüm “kol kırılır yen içinde kalır” sözüne dayanılarak olan bitenin üstü örtüldü. İşin içine bir de taraftarlık girince eğri ve doğru yine birbirine karıştı ve nihayetinde bugünlere gelindi. Bunu görmek bu kadar zor mu ki, yapılan her yanlışın adı koyulup onunla ilgili gereken yapılmadıkça o yanlış yeni ve daha büyük yanlışları doğuruyor? Veya bir başka soru, tıpkı Avrupa’ya giden vatandaşlarımızın yerlere çöp atmaması gibi, Arda bu saçmalıkları neden İspanya’da değil de Türkiye’de yapabilyor?
can.nizamoglu@gmail.com