A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

2010-2011 sezonunda yaşanan şampiyonluk mücadelesinin digerlerinden farkı ve daha üst düzey olduğunu söylediğimde tabiri caizse “sana öyle geliyor” diyenler eminim haftalar ilerledikçe benimle aynı fikri paylaşmaya yaklaşmışlardır. Zira bu seneki şampiyonluk mücadelesi öylesine dolu dolu geçiyor ki sanki önümüzde bir otuz üç hafta daha olsa yine iş son haftaya kalacak gibi.

Şunu net bir şekilde ortaya koymak gerekir ki hem Fenerbahçe’nin hem de Trabzonspor’un bu sene ortaya koyduğu “normal üstü” performans, önümüzdeki hafta belirlenecek sonucun ne olduğundan bağımsız olarak, her iki takım için de müthiş bir başarı hikayesi olarak değerlendirilmeli. Bu nedenle, sadece kendilerine değil tüm takımlara örnek olacak bu inanç, emek ve performans kapışmasının sadece birinci olan değil her iki takım için de mutluluk ve gurur kaynağı olması gerekir.

Haberin Devamı

Bu açıdan bakıldığında Avni Aker Stadı’nda çalan son düdük sonrasındaki genel durumu ve başta Senol Günes olmak üzere bu filmdeki aktörlerin bir nevi “üzüntülü” görüntüsünü doğru bulmuyorum. Elbette son haftaya ikinci sırada girilmesi ve en azından iplerin rakibin elinde olması Trabzonspor açısından bir moralsizlik kaynağı ancak gerek şampiyonun henüz belirlenmemiş olması gerekse bordo mavililerin geçen senelerle kıyaslanmayacak kadar başarılı olan bu seneki performası Trabzon’da başların yerde değil dimdik yukarıda olmasını gerektiriyor.

Alex De Souza

Hemen belirteyim, Fenerbahçe- Ankaragücü maçı devam ederken yazının başlığını “zoru kolaya çeviren adam Alex De Souza” olarak düşünüyordum fakat karşılaşma tamamlandığında Alex’in performansını açıklayabiliecek bir sifat bulamadığım için başlığin sadece bu futbolcunun adı olarak kalmasında karar kıldım.

Hafta içi Alex’in gazetelerde çıkan ve genel olarak taraftarın içini rahtalatmaya dönük açıklamalarını okuduğumda kendi kendime “bu açıklamalar anlamsız, futbolcu sahada konuşur” demiştim ve bugün herkes gibi ben de o konuşmaların altının aslında ne denli dolu olduğunu görmenin şaşkınlığı içerisindeyim.

Haberin Devamı

Ankaragücü maçının skoru oldukça şaşalı fakat sanıyorum maçın ilk yirmi dakikalik bölümünü izleyen herkes bu karşılaşmanın iki taraf için de son derece zorlu geçeceğini ve rakip yarı alanda pres yapıp tehlikeler yaratan konuk takımin Fenerbahçe’nin başına pekala çorap örebilecğini düşünmüştür. Ancak tam da o dakikalarda sahneye elinde sihirli bir değnek ile Alex çıktı ve Brezilyalı oyuncu penaltıları hem takımına kazandırıp hem de onları bir bir gole çevirirken, kelimenin tam anlamıyla çirkin kurbağayı yakışıklı bir prense dönüştürdü. Aslında bu kadarı dahi onun maçın adamı olması için yeterliydi ancak penaltı, frikik veya aşırtmaları ile gollerine devam eden Alex günün sonunda sadece kendi taraftarlarını değil tüm futbolseverleri kendine hayran bıraktı.

Alex’in Oyun Teorisi

Yetenek bir futbolcuyu diğerlerinden ayırır, yetenek ve çalışma onu meşhur eder, yetenek, çalışma ve zeka onu büyük futbolcu yapar. Alex, büyük bir oyuncu olmasını sağlayan bu üç özelliği de ortaya koyduğu üst düzey performasları ile sürekli sahaya yansıtıyor fakat bazı maçlarda bu özelliklerden biri diğerlerinden daha ağır basıyor: tıpkı dün akşam “zeka”nın olduğu gibi.

Haberin Devamı

Alex’in ilk penaltıyı Senecky’nin sağına atması ve Senecky’nin de kendine göre sol tarafa uzanmasının ardından ikinci penaltı öncesi Alex muhtemelen şöyle düşündü “ ilk penaltıyı sağa attığım için bu kez topu sola atabilirim. Fakat Özden benim böyle düşündüğümü düşündüğü için sağa uzanacaktır bu nedenle topu sola atmalıyım. Ancak Özden benim böyle düşündüğümü de düşünerek sola atmamı bekleyecektir. Bu nedenle topu yine onun sağına atmalıyım” Sonuç: top ve kaleci ilk penaltı ile aynı ve birbirinden ayrı köşelede.

Alex’in üçüncü kez penaltı kullanmaya hazırlandığı sırada da kafasında muhtemelen yukarıdaki oyun teorisinin iki basamak daha ilerisi vardı ve netice değişmedi; üç penaltı vuruşunda da top kalecinin sağından ağlarla buluşurken kaleciler sol tarafa uzandı.

Sözün özü Fenerbahçe ve Trabzonspor arasındaki amansız şampiyonluk mücadelesi makro boyutta tıpkı birbiri ile yarışan satıcılardan nasiplenen müşteriler gibi biz futbolseverlere zevk ve heyecan adına ceplerimizi doldurma fırsatı verirken, mikro boyutta da bu yarış, bu hafta Alex’in ağızları açık bırakan gösterisi veya geçen haftalarda olduğu gibi Burak’ın parmak ısırtan performansı gibi futbol güzelliklerine vesile oluyor.

Bu andan itibaren önümüzde, normal süresi eşitlikle sonuçlanmış ve penaltılara kalmış bir kupa finalinden biraz daha hallice olan sadece doksan dakikalık performanslar kaldı ama kupa finalinden farklı olarak bu işin sonunda bir kaybeden olmayacak.

Ne mutlu bu heyecan ve güzellikleri yaşatan ve yaşayanlara.