Fussilet suresi, Mü’min suresinden sonra, Şura suresinden önce gelmektedir. Sure adını, 3.ayette geçen fussilet kelimesinden almıştır. Fussilet, genişçe veya etraflıca açıklandı anlamına gelmektedir ve Kur’an-ı Kerim ayetlerini nitelemektedir. Surenin anlamı ise düşünen ve kendini bilen bir toplumun ayetleri okuması, anlaması ve Arapça olarak açıklamasıdır.
Fussilet suresinde başlıca hakka davet etmek, batıl düşünenlerin uyarılması, vahiy gelmesinin insanlar üzerindeki manevi etkisi yer almaktadır. Uyarıcı ve müjde veren Kur’an-ı Kerim’in Allah tarafından indirildiği ve Kur’an-ı Kerim’in müdafaası bu surede geçer. Evrenin yaratılması ve inanmayıp inkar edenlerin dünyadaki ve ahiretteki halleri, insanların yaratılış özellikleri bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in Arapça indirilmesinin sebebi insanları kolay anlayıp açıklamasına imkan sağlandığını göstermektedir. Ad ve Semud kavimlerinde yaşanan olayları ve sonrasında Allah tarafından nasıl helak edildikleri yer almaktadır.
Fussilet Suresi Türkçe Okunuşu
1.Ha mım
2.Tenzılüm miner rahmanir rahıym
3.Kitabün fussılet ayatühu kur'anen arabiyyel li kavmiy ya'lemun
4.Beşırav ve nezıra fe a'rada ekseruhüm fe hüm la yesmeun
5.Ve kalu kulubüna fı ekinnetim mimma ted'una ileyhi ve fı azanina vakruv ve mim beynina ve beynike hıcabün fa'mel innena amilun
6.Kul innema ene beşerum mislüküm yuha ileyye ennema ilahüküm ilahüv vahıdün festekıymu ileyhi vestağfiruh ve veylül lil müşrikın
7.Ellezıne la yü'tunez zekate ve hüm bil ahırati hüm kafirun
8.İnnellezıne amenu ve amilus salihati lehüm ecrun ğayru memnun
9.Kul e inneküm le tekfürune billezı halekal erda fı yevmeyni ve tec'alune lehu endada zalike rabbül alemın
10.Ve ceale fıha ravasiye min fevkıha ve barake fıha ve kaddera fıha akvateha fı erbeati eyyam sevael lis sailın
11.Sümmesteva iles semai ve hiye dühanün fe kale leha ve lil erdı'tiya tav'an ev kerha kaleta eteyna taiıyn
12.Fe kadahünne seb'a semavatin fı yevmeyni ve evha fı külli semain emraha ve zeyyennes semaed dünya bi mesabıha ve hıfza zalike takdırul azızil alım
13.Fe in a'radu fe kul enzertüküm saıkatem misle saıkati adiv ve semud
14.İz caethümür rusülü mim beyni iydıhim ve min halfihim ella ta'büdu illellah kalu lev şae rabbüna le enzele melaiketen fe inna bima ürsiltüm bihı kafirun
15.Fe emma adün festekberu fil erdı bi ğayril hakkı ve kalu men eşeddü minna kuvveh e ve lem yerav ennellahellezı halekahüm hüve eşeddü minhüm kuvveh kanu bi ayatina yechadun
16.Fe erselna aleyhim rıhan sarsaran fı eyyamin nehısatil li nüzıkahüm azabel hızyi fil hayatid dünya ve leazabül ahırati ahza ve hüm la yünsarun
17.Ve emma semudü fe hedeynahüm saıkatül azabil huni bima kanu yeksibun
18.Ve necceynellezıne amenu ve kanu yettekun
19.Ve yevme yuhşeru a'daüllahi ilen nari fe hüm yuzeun
20.Hatta iza ma cauha şehide aleyhim sem'uhüm ve ebsaruhüm ve cüludühüm bima kanu ya'melun
21.Ve kalu li cühudihim lime şehidtüm aleyna kalu entaknellahüllezı entaka külle şey'iv ve hüve halekaküm evvele merrativ ve ileyhi türceun
22.Ve ma küntüm testetirune ey yeşhede aleyküm sem'uküm ve la ebsaruküm ve la cüludüküm ve lakin zanentüm ennellahe la ya'lemü kesıram mimma ta'melun
23.Ve zaliküm zannükümüllezı zanentüm bi rabbiküm erdaküm fe asbahtüm minel hasirın
24.Fe iy yasbiru fen naru mesvel lehüm ve iy yesta'tibu femahüm minel mu'tebın
25.Ve kayyadna lehüm kuranae fezeyyenu lehüm ma beyne eydıhim ve ma halfehüm ve hakka aleyhimül kavlü fı ümemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins innehüm kanu hasirın
26.Ve kalellezıne keferu la tesmeu li hazel kur'ani velğav fıhi lealleküm tağlibun
27.Fe lenüzıkannellezıne keferu azaben şedıdev ve lenecziyennehüm esveellezı kanu ya'melun
28.Zalike cezaü a'daillahin nar lehüm fıha darul huld cezaem bima kanu bi ayatina yechadun
29.Ve kalellezıne keferu rabbena erinellezeyni edallana minel cinni vel insi nec'alhüma tahte akdamina li yekuna minel esfelın
30.İnnellezıne kalu rabbünellahü sümmestekamu tetenezzelü aleyhimül melaiketü ella tehafu ve la tehzenu ve ebşiru bil cennetilletı küntüm tuadun
31.Nahnü evliyaüküm fil hayatid dünya ve fil ahırah ve leküm fıha ma teştehı enfüsüküm ve leküm fıha ma teddeun
32.Nüzülem min ğafurir rahıym
33.Ve men ahsenü kavlem mimmen dea ilellahi ve amile salihav ve kale innenı minel müslimın
34.Ve la testevil hasenetü ve les seyyieh idfa' billetı hiye ahsenü fe izellezı beyneke ve beynehu adavetün keennehu veliyyün hamım
35.Ve ma yülekkaha illellezıne saberu ve ma yülekkaha illa zu hazzın azıym
36.Ve imma yenzeğanneke mineş şeytani nezğun festeız billah innehu hüves semıul alım
37.Ve min ayatihil leylü ven neharu veş şemsü vel kamer la tescüdu liş şemsi ve la lil kameri vescüdu lillahillezı halekahünne in küntüm iyyahü ta'büdun
38.Fe inistekberu fellezıne ınde rabbike yüsebbihune lehu bil leyli ven nehari ve hüm la yes'emun (37. Ayet secde ayetidir.)
39.Ve min ayatihı enneke teral erda haşiaten fe iza enzelna aleyhel maehtezzet ve rabet innellezı ahyaha le muhyil mevta innehu ala külli şey'in kadır
40.İnnellezıne yülhıdune fı ayatina la yahfevne aleyna e fe mey yülka fin nari hayrun em mey ye'ti aminey yevmel kıyameh ı'melu ma şi'tüm innehu bima ta'melune basıyr
41.İnnellezıne keferu biz zikri lemma caehüm ve innehu le kitabün azız
42.La ye'tıhil batılü mim beyni yedeyhi ve la min halfih tenzılüm min hakımin hamıd
43.Ma yükalü leke illa ma kad kıyle lir rusüli min kablik inne rabbeke lezu mağfirativ ve zu ıkabin elim
44.Ve lev cealnahü kur'anen a'cemiyyüv ve arabiyy kul hüve lillezıne amenu hüdev ve şifa' vellezıne la yü'minune fı azanihim vakruv ve hüve aleyhim ama ülaike yünadevne mim mekanim beıyd
45.Ve le kad ateyna musel kitabe fahtülife fıh ve lev la kelimetün sebekat mir rabbike le kudıye beynehüm ve innehüm lefı şekkim minhü mürıb
46.Men amile salihan fe li nefsihı ve men esae fe aleyha ve ma rabbüke bi zallamil lil abıd
47.İleyhi yüraddü ılmüs saah ve ma tahrucü min semeratüm min ekmamiha ve ma tahmilü min ünsa ve la tedau illa biılmih ve yevme yünadıhim eyne şürakaı kalu azennake ma minna min şehıd
48.Ve dalle anhüm ma kanu yed'une min kablü ve zannu ma lehüm mim mehıys
49.La yes'emül insanü min düail hayri ve im messehüş şerru fe yeusün kanut
50.Ve lein ezaknahü rahmetem minna mim ba'di darrae messethü le yekulenne haza lı ve ma ezunnüs saate kaimetev ve heir rucı'tü ila rabbi inne lı ındehu lel husna fe le münebbiennellezıne keferu bima amilu ve le nüzıkannehüm min azibn ğalıyz
51.Ve iza en'amna alel insani a'rada ve nea bicanibih ve iza messehüş şerru fe zu düain arıyd
52.Kul eraeytüm in kane min ındillahi sümme kefertüm bihı men edallü mimmen hüve fı şikakım beıyd
53.Senürıhim ayatina fil afakı ve fı enfüsihüm hatta yetebeyyene lehüm ennehül hakk e ve lem yekfi bi rabbike ennehu ala külli şey'in şehıd
54.E la innehüm fı miryetim mil likai rabbihim e la innehu bi külli şey'im mühıyt
Fussilet Suresi Arapça Okunuşu
Fussilet Suresi Dinle
Fussilet Suresi Türkçe Anlamı
1.Hâ Mîm.
2.Bu Kur'an, Rahmân ve Rahîm olan Allah'tan indirilmedir.
3.Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur'an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.
4.Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler.
5.Dediler ki: "(Ey Muhammed!) Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O halde sen (istediğini) yap, şüphesiz biz de (istediğimizi) yapacağız."
6.De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin. Allah'a ortak koşanların vay haline!"
7.Onlar zekatı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkar ederler.
8.Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenler için ise kesintisiz bir mükâfât vardır.
9.De ki: "Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir."
10.O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.
11.Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler.
12.Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah'ın takdiridir.
13.Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki, "Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım."
14.Hani onlara peygamberler önlerinden ve arkalarından3 gelmiş, "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" demişler, onlar da, "Eğer Rabbimiz dileseydi (Peygamber olarak) melekler indirirdi. Bu sebeple biz sizinle gönderilenleri inkar ediyoruz" demişlerdi.
15.Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, "Bizden daha güçlü kim var?" demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.
16.Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azâbı elbette daha rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez.
17.Semûd kavmine gelince biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı.
18.İnananları ve Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık.
19.Allah'ın düşmanlarının, toplanıp yığın yığın cehenneme sevk edilecekleri günü hatırla!
20.Nihâyet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler.
21.Onlar derilerine, "Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?" derler. Derileri, "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca ona döndürülüyorsunuz?"
22."Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Lakin, yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmediğini sanıyordunuz."
23."İşte bu sizin, Rabbiniz hakkında beslediğiniz zannınızdır. O sizi mahvetti de ziyâna uğrayanlardan oldunuz."
24.Şimdi eğer dayanabilirlerse artık cehennem onların yeridir! Eğer Allah'ın rızasını kazandıracak amelleri işlemeye izin isteseler onlara izin verilmez.
25.Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı.
26.İnkâr edenler dediler ki: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın."
27.İnkâr edenlere mutlaka şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız.
28.İşte böyle, Allah düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi inkar etmelerinin cezası olarak orada onlar için ebedilik yurdu vardır.
29.(Ateşe giren) inkârcılar şöyle derler: "Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar."
30.Şüphesiz "Rabbimiz Allah'tır" deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) vadedilmekte olan cennetle sevinin!"
31, 32."Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah'dan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var."
33.Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve "Kuşkusuz ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?
34.İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.
35.Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur.
36.Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
37.Gece, gündüz, güneş ve ay Allah'ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah'a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin.
38.Eğer onlar büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki Rabbinin yanında bulunanlar (melekler), gece gündüz hiç usanmadan onu tespih ederler.
39.Allah'ın varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine yağmuru indirdiğimiz zaman kıpırdar kabarır. Şüphesiz ki, onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz o, her şeye gücü hakkıyla yetendir.
40.Âyetlerimiz konusunda (yalanlama amacıyla) doğruluktan sapanlar bize gizli kalmaz. O halde kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir? Dilediğinizi yapın. Şüphesiz o, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.
41.Kur'an kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler mutlaka cezalarını göreceklerdir. Şüphesiz o çok değerli ve sağlam bir kitaptır.
42.Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye layık olan Allah tarafından indirilmiştir.
43.Sana ancak, senden önceki peygamberlere söylenenler söylenmektedir. Hiç şüphesiz senin Rabbin hem bağışlama sahibidir, hem de elem dolu bir azap sahibidir.
44.Eğer biz onu başka dilde bir Kur'an yapsaydık onlar mutlaka, "Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?" derlerdi. De ki: "O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar)."
45.Andolsun! Biz Mûsâ'ya Kitab'ı (Tevrat'ı) vermiştik de, onda ayrılığa düşmüşlerdi. Eğer (azabın ertelenmesi ile ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilirdi. Şüphesiz onlar Kur'an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
46.Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.
47.Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O'na havale edilir. Meyveler tomurcuklarından ancak O'nun bilgisi altında çıkar, dişi ancak O'nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. Allah onlara, "Nerede bana ortak koştuklarınız?" diye seslendiği gün şöyle derler: "Sana arz ederiz ki, içimizden onları gören hiçbir kimse yok."
48.Daha önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır. Kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
49.İnsan, hayır (mal, mülk, genişlik) istemekten usanmaz. Fakat başına bir kötülük gelince umutsuzluğa düşer, yıkılır.
50.Andolsun! Başına gelen bir zarardan sonra kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak mutlaka "Bu benim hakkımdır, Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Andolsun, Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O'nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır" der. Andolsun, biz inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve andolsun, onlara mutlaka ağır azâptan tattıracağız.
51.İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur.
52.De ki: "Ne dersiniz? Eğer o (Kur'an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim olabilir?"
53.Varlığımızın delillerini, (kainattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur'an'ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?
54.İyi bilin ki, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. İyi bilin ki, O, her şeyi kuşatandır.
Fussilet Suresi Konusu
Kur’an’ın, rahmân ve rahîm olan Allah’ın katından indirilmiş bir kitap olduğunu belirten açıklamayla başlayan sûrede, Mü’min sûresinde olduğu gibi büyük ölçüde iman konuları işlenmiş ve bu bakımdan Mekke putperestlerinin durumu; Peygamber, Kur’an ve İslâm karşısındaki inkârcı, inatçı ve baskıcı tutumları, özellikle Kur’an karşısındaki peşin hükümleri ve onun sesini boğma gayretleri, nihayet bütün bu davranışlarıyla nasıl bir âkıbeti hak ettikleri üzerinde durulmuş; yer yer geçmişteki bazı kavimlerin, kendi dinleri ve peygamberleri karşısındaki haksız tavırlarıyla bu yüzden başlarına gelen felâketlere dair uyarıcı mahiyette kısa bilgiler verilmiştir. Sûrenin özellikle 30-36. âyetlerinde Kur’an’ın, Allah’a iman temeline dayanan, daima dürüst olunmasını, insanlar arasında sıcak dostluğa, barış ve uzlaşmaya dayalı ilişkiler kurulmasını amaçlayan ahlâk öğretisi özetlenmiştir.
Fussilet Suresi Fazileti
İbn Âşûr’un Beyhak^’den naklettiğine göre (XXIV, 227) Hz. Peygamber’in Tebâreke (Mülk) ve Hâ-mîm es-secde (Fussılet) sûrelerini okumadan uykuya yatmadığı rivayet edilmiştir.
Fussilet Suresi Tefsiri
Bazı sûrelerin başında gelen bu tür harflere “hurûf-ı mukattaa” denir (bilgi için bk. Bakara 2/1).
“İndirilen”den maksat Kur’an-ı Kerîm veya özellikle bu sûredir. Muhataplara bu hatırlatmanın yapılmasının sebebi, okunanın ilâhî kelâm olduğunu bilerek onu lâyık olduğu şekilde derin bir saygıyla dinlemeleri gerektiğini onlara hissettirmektir. Ayrıca bu ifade, bilhassa Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini kabul etmeyen, onu Hz. Muhammed’in yakıştırdığını ileri süren inkârcılara cevap teşkil etmektedir. Bu cevapta Kur’an’ın başlıca şu özelliklerine dikkat çekildiği görülüyor:
a) Kur’an, Allah katından indirilmiştir, ilâhî vahiydir; onun Hz. Muhammed’in kendi sözü olduğu iddiası tamamen asılsızdır.
b) Kur’an, Allah’ın rahman ve rahîm isimlerinin tecellisidir, dolayısıyla insanlık için bir rahmet ve lutuftur.
c) O bir “kitap”tır, yani sadece söylenip geçen bir söz değil, aynı zamanda yazıya geçirilerek korunması gereken ve korunan ölümsüz bir belgedir.
d) “Âyetleri açık açık ortaya konmuştur.” Râzî, bu kısmı açıklarken özetle şöyle der: Kur’an’ın âyetleri değişik konulara ayrılmıştır, farklı anlamlar taşımaktadır. Şöyle ki: Bazı âyetler Allah’ın zâtını tanıtmakta, sıfatlarını açıklamakta; ilim ve kudretinin, rahmet ve hikmetinin mükemmelliğini; göklerin, yerin ve yıldızların yaratılışındaki, geceyle gündüzün birbirini izlemesindeki sırları; bitkiler, hayvanlar ve insanlardaki hayranlık verici özellikleri anlatmaktadır. Bazı âyetler, ruhlara ve bedenlere ait yükümlülükler hakkında bilgi vermekte; bazıları âhiretle ilgili vaad ve uyarı, sevap ve ceza konularında, cennet ve cehennem ehlinin dereceleri hakkında açıklamalar içermektedir. Bazı âyetlerde öğüt ve uyarılar, bazılarında ahlâk güzelliğine ve ruh terbiyesine dair konular işlenir; bazıları da eski toplulukların tarihlerinden söz eder. Kısacası, insafla düşünen herkes kabul eder ki insanlığın elinde, çeşitli bilgilerin ve birbirinden çok farklı konuların yer aldığı Kur’an’ın benzeri başka bir kutsal kitap yoktur (XXVII, 94).
e) Kur’an’ın dili Arapça’dır; bunun da asıl sebebi, İslâm peygamberinin Arap asıllı, hitap ettiği ilk topluluğun da Araplar oluşudur. Nitekim “İstisnasız her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara (gerçekleri) açık açık anlatsın” buyurulmuştur (İbrâhim 14/4; ayrıca bk. Zümer 39/28).
f) Kur’an, özünde kusursuz bir ilâhî hakikat, rahmet ve rehber olmakla birlikte ondan doğru olarak ve gerektiği kadar yararlanabilmek için olabildiğince zihinsel donanıma sahip olmak, samimi bir niyetle hakikat ve fazilet arayışı içinde bulunmak gerekir. 4. âyette belirtildiği gibi “çokları” yani inkârcılar (Şevkânî, IV, 578-579), peşin bir hükümle Kur’an’a sırt çevirdikleri, onu dinlemedikleri, açıklama ve uyarılarını dikkate almadıkları için Kur’an’dan nasiplerini alamazlar; hatta “Kur’an zalimlerin (inancı, niyeti ve ahlâkı bozuk olanların) ancak hüsranını arttırır” (İsrâ 17/82).
g) Kur’an müjdeci ve uyarıcıdır; sadece bilgi vermez, sadece görev de yüklemez; aynı zamanda hakikati arayan, hak olana inanmaya ve hakka göre yaşamaya niyeti olanlara, aradığını bulduğunda da ona sımsıkı sarılanlara güzel bir âkıbet, mutluluklarla dolu ebedî bir hayat müjdeler; bâ-
tıla sapanları; inkâr, haksızlık ve ahlâksızlık peşinde olanları da acı bir âkıbetle ve ağır cezalara çarptırılmakla tehdit edip uyarır.
Bazı tefsirlerde 3. âyetteki “bilen bir topluluk” ifadesiyle Arapça bilen ilk Kur’an muhataplarının kastedildiği belirtilir (Taberî, XXIV, 91; İbn Atıyye, V, 4). Ancak bu ifadenin, “dinleyip anlamasını bilen, Kur’an’dan doğru olarak ve gerektiği kadar yararlanabilmek için olabildiğince zihinsel donanıma sahip olması yanında dürüstçe hakikat ve fazilet arayışı içinde bulunan topluluk” şeklinde anlaşılması Kur’an-ı Kerîm’in ifade ve üslûp tarzına daha uygun düşmektedir.