Herkes şanslı doğmuyor!
Herkes anasının karnından şair, yazar, ressam, heykeltraş, marangoz, tasarımcı, şarkıcı doğmuyor.
Gerçekten öyle mi? Evet, olabilir . . .
Fakat en önemli noktayı gözden bile bile kaçırmak, hatta gözden çıkarmak, bu bahaneyi bir anda tuzla buz etmeye yetiyor:
Hazırlık!
Çok çalışmak!
Çok çok çok çalışmak!
O kadar çok insan, sırf üstüne çaba sarfetmeyi reddettiği için hayallarine ulaşmaktan öte kalıyor ki . . . O kadar çok insan kendisini ‘yeteneksiz’ addediyor ki . . .
Bence, güneşli, hülyalı bir Cuma'da, hazır kafalarımız türlü düşlere dalıp dalıp çıkarken, bir de şu "adamlar yapıyor!, yetenek başka bir iş vesselam” meselesine seğirtmekte fayda var. Atalım üstümüzdeki ölü toprağını. Bahaneleri, mızmızlanmayı bir kenara itelim.
Bakalım İSTERSEK biz neler yapabileceğiz?
Planlamadan, hazırlanmadan, kafada bitirmeden ve elden geleni yapmadan bir işi elin tersiyle yadsımak ne kadar doğru?
İşin mutfak kısmı –arzu edilen şeyin hayallerini kurmak da dahil- bilenlerin ve yapanların da dediği gibi yolun yarısı.
Kendimden örnek vererek, ‘ne yapmalı, ne etmeli, çalışmayı nasıl zevkli hale getirmeli’yi huzurlarınızda irdelemeye çalışacağım.
1.Ritüeller İştah Kabartır
İş, henüz kafanızda canlanır canlanmaz ayaklarınız geri geri gidiyorsa, o işi yapma şeklinizi değiştirin. Onu dönüştürün. İlk defa deniyorsanız kendinizi en iyi hissedeceğiniz alanı bulun, yaratın, ruhunuza göre donatın. Bunu yapmanın en kolay yolu ritüeller edinmektir. Ve ritüeller saygı işidir.
Mesela, benim, önemsediğim bir işi yapacaksam, heyecandan bir türlü işin başına oturamama gibi bir derdim var. İyi bir kitap elime geçtiyse, yazı yazacaksam ya da başka bir şey, önce kahvemi hazırlamalıyım, vakit akşamsa mumlar şart, yazarken mutlaka müzik, kılığım kıyafetim temiz ve düzgün, karnım tok, sırtım pek olmalı, koca bir bardak su çalışma masama hazır edilmeli, etraf derli toplu, çalışma masamda ayna olmalı - düşünürken kendime bakmayı severim, falan filan . . .
Diyeceksiniz ki, ölme eşeğim ölme! Haklı olabilirsiniz elbette, gelgelelim bu da benim tarzım. Kendimi bu şekilde 'hazır' hissedebiliyorum. Ve bu benim ritüelim; yapacağım şeyi önemsiyor, o iş için fiziksel ortamımı hazırlıyorum.
Mesela, siz neler yapıyorsunuz?
Bunu düşünürken yavaşça ikinci kısma geçelim . . .
2.Beyin Fırtınası veya Geviş Getirme Safhası
Önden geçirdiğim tüm bu hazırlık ve heyecandan el ayak tutmama, bir türlü kabına sığmama sürecinin öncesindeki saatlerce ve bazen günlerce geviş getirme, kimi zaman annemi, sevgilimi, en yakın arkadaşımı sürece el mahkum dahil etme, yaşadığım beyin fırtınasından çok, beyin salatası, beyin ezmesi gibi durumlardan ayrıntıya girmeden, üstün körü bahsetmiş olayım.
Şaka bir yana, fiziksel hazırlığın öncesinde kafa yormak, işi hayata geçirmeden, yazıyı kağıda dökmeden, boyayı tuvale sürmeden, çekici duvara vurmadan önce hayati önem taşıyor. Oluru olmazı tartmadan, uzağı göremeden, planları yapmadan, bir kaç kere üstüne düşünmeden ve belki güvendiği bir kaç insana danışmadan, anlatmadan (çünkü insan anlatırken de bir çok yeni şeyi keşfeder) işe koyulmamalı insan.
3.Biraz da Ruh İşi!
Bir yandan beyin fırtınası, öte yandan elbette gönül! Yani; bedenen ve ruhen, tam anlamı ile “hazır olmak”. Diğer bir deyişle, kendini eni konu tartmak, kıvama gelmek, konuyu, yapılacak işi benimsemek, dereyi görmeden paçaları sıvamamak veya paçaları sıvayıp uzakları görebilmek . . .
Kendimden örnek vermeye devam edeyim:
Ancak hazırlık sürecim bitip de sonunda, bence her şey tastamam olduğunda ve gönlüm kendini hazır hissettiğinde, zihnen ve bedenen, tam kapasite işime konsantre olur, genelde tek hamleye denk gelecek kadar kısa bir zamanda da yapacağımı yapıveririm;
Pat!
İşte aslında hazırlığın gerisi çorap söküğü gibidir.
4.Aksiyon!
İşin özeti, yapacağım işi bin düşünür, bir yaparım. Bu iki manaya da gelir:
i) Çok düşünüp, az yaparım; her düşündüğümü, bulduğumu, edindiğimi ortaya koymam, önce ince eleyip sık dokurum. En iyiyi, en güzeli ortaya koymak seçici olmayı ister. Kendinizi beğenmeyin demiyorum, alternatifleri iyi düşünün diyorum.
ii) Bir şeyi öncesinde uzun uzun düşünüp, kafada bitirdikten sonra, kısacık bir anda sonuca ulaşırım, yapacağımı ‘yapıveririm.’ Ve bu gerçekten de dışardan bakana bir anda olmuş bitmiş gibi geliverir. Hazırlık sürecini hafife alanlar için bu kısım “kadın/adam yetenekli, elini şıklatıp işini bitiriveriyor!” kısmına denk gelir ki . . . halbuki beraber gördük, ufacık bir işin bile yeri geldiğinde hiç de azımsanmayacak bir hazırlık süreci var . . .
5.Yazardan Nacizane Tavsiye
Tüm bu noktaların arasında 2 numara yani; “düşün, taşın biraz da kaşın” mevzusunun bendeki yeri bir başka kıymetlidir. Yapacağım iş ne olursa olsun, bu huyumun beni her dem amatör bir şevkte tuttuğunu ve çocuksu kıldığını bilirim. Çünkü heyecanın kendisi çocuksudur! Bu da beni kendini bir şey sanmaktan korur.
Fakat aynı şekilde, üstüne düşünüp taşınıp, adamakıllı hazırlanarak yaptığım şeyler için kendime haksızlık da etmem. Sonuçtan memnunsam, gururlanıp, sevinirim. Sonucu beğenmediğimdeyse, hazırlığımı biraz daha uzatmam gerektiğini anlarım.
İşte tam burada, en mühim ayrıntıya değinip, sözü öyle bitireceğim: 'Açıklık ilkesi'
6.Açıklık İlkesi
Bana kalırsa, kendine açık olmak, bir işi hakkıyla becerebilmenin ilk şartı. Sınırlarını dürüstçe bilmek, nereye kadar neyi yapabileceğini ve en iyiye ulaşmak için nereye kadar uzanmak gerektiğini görmek ve kabullenmek. Sonra da basitçe artık yola koyulmak . . .
Ve dostlarım, inanın bana tüm bu ‘başarı taktiklerini’ tomar tomar paralar vererek bir 'guru’dan dinlemeye gerek yok. Çünkü ortada başarıya dair ne bir sır var, ne de daha önce bilinmeyen, denemeyen yepyeni methodlar.
İnsan, kendine ‘kendi’ olsun ve azmetsin yeter.
“Nedir en zor şey? Görmek gözünün önündekini!” diyor Goethe; insanın kendini keşfetmesi ve kendisi için çaba sarfetmesinden öte köy yok hayatta . . . Ve her birimizde ayrı bir görü, farklı bir yetenek illa ki var. Mühim olan yeteneklerimizi kaderlerine bırakmak yerine, sırtlarını sıvazlamak ve onları sabırla, gayretle bir tık öne ittirmek . . .
Haydi şimdi işe koyulma zamanı!
Sevgiyle . . .
Resim: Nevin Hirik ~ "Dreams to Remember"
@Vhilosopher
vuslaterkmen.com