“Flamenko, akademik olmayan Avrupa müzik formlarından biri, Endülüs Halk Müziği ve bu müzik eşliğinde yapılan dansın adıdır.”deniyor Wikipedi’de.
“Akademik olmayan” diyor; yani “alaylı.” Kendi kendine öğrenilen; ustadan çırağa, bilenden bilmeyene . . . Ve sokaklarda, dört duvarda; müziğin yettiği, ayaklarla kolların, ruhun özgür kalabildiği her yerde . . .
Flamenko; el çırpma ve ayak hareketleriyle bezeli bir duygu seli. Bir tavır aslında; kendini anlama ve anlatma biçimi. Bizdeki karşılığıyla “yanık bir türkü”yle dillendirilen, kimi zaman yakarış, kimi zaman övgü ve de kutlama; fakat işin özünde mutlaka yürekten hayata kurulan bağ var. Aslında bütün halk danslarında olduğu gibi . . . Naif, tutkulu ve öze değen . . .
Elbette, ‘içli’ seslendirilen ve çalınan her müzik parçasında, okunan her türküde ve edilen her dansta olduğu gibi en çok icracısı, sonra da izleyenler kendinden geçiyor.
İşte dün, tam da böyle bir performansın meraklı ve heyecanlı misafiriydim.
Rafael Amargo’nun ‘Suite Flamenca’sı
İspanya’nın ödüllü flamenkocusu Rafael Amargo, ‘Suite Flamenca’ isimli 6. gösterisiyle 15-17 Kasım’da üç gün için İstanbul, Maslak TİM Show Center’daydı.
Müzikler (Juan Parilla), danslar, koreografi . . . Karşı koymak zordu; zaten bunu istediğim de yoktu: Büyülendim. Edilgince. Oturduğum yerden ve sonuna dek.
Hareket, Çekicidir
Coşkularını, bedenlerine kusursuz bir akışkanlıkta aktarmayı azınlıkla başarabilen canlılar olarak biz insanlar, neden hareketsiz kalmayı tercih ettiğimizi bir kere daha düşünmeliyiz. Oysa, hareket yaşamın can damarı. Hareketsiz kalan bedenlerin kalpleri de soğur, zihinleri de durur.
Çabucak düşünün; kelimenin gerçek anlamıyla “katı” insanları mı çekici bulursunuz? Yoksa konuşurken, hatta dururken bile devinenleri mi? Bazı insanların gözünün içi güler ya mesela; bu bile bir danstır aslında. Kimisinin çatalı tutuşu bile ahenklidir, bir başkası kenara çekilirken bile zariftir, öylesine yürürken bile albenilidir. Vücut dili, kalbe değdiğinde olan oluyor; işte o zaman insan çiçek açıyor.
Bir Dönüşüm Olarak, Dans
Müzik ve dans; aslında devinimin kendisi; bütün canlılarda olduğu gibi hareket, insanda da yeniliğin, güzelliğin, bir başka günün ve hatta geleceğin kapılarını açıyor. Düşünsenize; adım atmak bile insanı istemediği bir andan uzaklaştırıp, istediği bir ana yaklaştırabilir. Ufacık bir basamağı atlamak bile insana yepyeni bir hayat sunabilir.
Dansın ve bilhassa da yerel dansların önemi burada baş gösteriyor: Kendini anlamada, anlatmada ve bir şeyleri atlatmada.
Dans bir dönüşüm.
Flamenko da bunun en “sıcak” örneklerinden biri. Amargo’yu ve dansçıları izlerken sahneye atmak suretiyle kendini, manifestosunu ortaya koyası geliyor insanın.
Kapı Gıcırtısına Oynayan Milletler
Aklıma, biz Türkler ve elbette kapı gıcırtısına bile oynama hallerimiz; bunun üstüne de geçen gün yazdığım birkaç dize düşüyor:
Kalpten yapıldık hepimiz.
Kırılır dökülürüz de, müzik bitene dek susmayız.
Ve oynarız şak şak, kiminle dans ettiğimizi iyi biliriz.
Kapı gıcırtısına oynayan halklar, bakmayın hafif göründüklerine siz, onlar kalbin atışından dem vururlar. Son ana dek çarpan, en kötü günde bile hayata devam eden yalnız kalptir çünkü . . .
O attıkça, dertler, kederler, kara günler, hepsi geçer.
O attıkça, yeni bir gün hep kapıda.
O yüzden, nerde bir kapı gıcırtısı; orada hayatın devam ettiğinin farkında kadınlarla adamlar.
Durmayın hiç, oynayın!
Müzik henüz bitmeden:
Güp – Güp – Güp - Güp!
Üstat Rafael Amargo buralara bir daha ne zaman uğrar, bilinmez; elbette illa ki şahsı şart değil; siz siz olun, müziğin ve dansın en içerden geleninin ellerinden tutun, bırakmayın.
Mutluluğunuz için devinin.
@Vhilosopher
vuslaterkmen.com