Geçtiğimiz hafta yeni kitabı ‘Ustam ve Ben’ ile CNN Türk’te Enver Aysever’in programına konuk olan Elif Şafak, dilin ömrünün insan hayatından kat be kat daha uzun olduğunu söylüyor ve tam da bu yüzden dilin ‘organik’ olduğundan bahsediyordu.
Henüz kitaba başlamadım fakat, Şafak’ın Milliyet Kitap’ta Elif Tanrıyar’a verdiği röportajı okuduktan sonra iyiden iyiye sabırsızlandım.
Şafak’a katılıyorum; dil, bizi gömer!
Diğer bir deyişle, biz ne kadar katı ve ısrarcı olursak olalım, dil de tıpkı insana dair her şey gibi kendini yenilemekten geri duramaz. İster istemez olur bu.
Değişime karşı duranların bile gün gelip, yokluğa katılmak suretiyle değiştiklerini hesaba katacak olursak, her işe burnunu sokan muhafazakarlık illetinin ‘yalan dünya’nın yalan çıktısı olduğunu keşfetmekte zorlanmayız.
Noam Chomsky şöyle der:
“Dil, insanların şeyler üzerine vardıkları düşüncelerden başka bir şey değildir.”
Çağdaş dilbilimci, felsefesinde aslında basitçe bir uzlaşıdan bahseder.
Örneğin, Türkçe bilen herkesin ‘masa’ya ‘masa’; İngilizlerin ise aynı nesne için ‘table’ diyor oluşu aslında bir uzlaşıdır. Ne zaman ki ben Türkçe bir sözcük olan ‘masa’dan bahsetsem, karşımdaki Türkçe bilen kişi üstünde yemek yenen, iş yapılan, ders çalışılan, geleneksel olarak iki veya dört bacaklı bir eşyadan bahsettiğimi anlar. Fakat aynı kelime için bir İngiliz, zihninde bir şey canlandıramaz. Çünkü aynı nesne için kendi dilinde ‘table’ sözcüğü üstüne uzlaşılmıştır.
Gelgelelim, dil ne kadar organik olursa olsun, elbette günün sonunda hop diye değişen, yenilenen, hele hele de bir kişinin arzusu ve kararıyla bir anda başkalaşan bir şey değildir.
Bilmeyen herhalde kalmamıştır; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı direnişçilerine bir konuşmasında ‘çapulcu’ diye seslendikten hemen sonra Türk Dil Kurumu, kelimenin ‘yağmacı, talancı’ olan sözlük anlamını bir çırpıda ‘düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı’olarak değiştirmişti.
Böylelikle, bir kelimenin anlamı ülkenin dil kurumu tarafından apaçık değiştirilmiş, içine katılan siyasi vurgu ile de toplumun bir kesimine ithaf edilmişti.
Aradan 6 ay geçti. Kelimenin yeni anlamına alıştık.
Bakın hem de nasıl benimsedik(!)
Aylardır beklenen “Hobbit: Smaug’un Çorak Toprakları”nı Türkçe alt yazılı izleyen seyircileri bir sürpriz bekliyordu. Yakalayanlar olduğu gibi, eminim alışmışlıktan dolayı kaçıranlar da çoktur:
Serinin bu ikinci filminde, LakeTown’ın efendisi ve dalkavuğu Alfrid arasında geçen konuşmada ‘troublemaker’ yani ‘başbelası’ sözcüğü ‘çapulcu’ olarak Türkçeleştirilmişti!
Gülelim mi, ağlayalım mı karar veremedim henüz, fakat durumun ilginç olduğu kesin.
Bir dil bu kadar da mı organik olur kardeşim!
Tek bir kişinin arzusu ve kararı üzerine, sözlüklerde anlamlar değişiyor . . .
Bir gün çapulcu kelimesinin anlamı eski haline çevrilir mi, yoksa madem ‘dil, organik’ dedik; bundan sonra çapulcu kelimesi kısaca ‘başbelası’ anlamında mı kalır; göreceğiz . . .
Hatırlarsınız, Chomsky'nin kendisi de üstünde ‘I am also a çapulcu in solidarity / Ben de dayanışma içinde bir çapulcuyum’' yazan bir afişle basında yer almıştı. Yalnız memleketin vatandaşı değil, dünyaca ünlü dilbilimci bile . . .
. . . Her neyse, uzatmayayım . . .
Öyle sanıyorum ki, bizimki kadar ateşli bir memlekette 'dil, organik midir, değil midir?' tartışmaları şimdilik yavaş ve yavan kalıyor . . .