En sonunda dönüp dolaşıp, vardığımız yer yine kendimiz olur.
Kafamızı en çok karıştıran konuların başında yaşadıklarımızı anlamlandırmak çabası gelir. Özellikle astroloji ile ilgilenenler ya da meraklı olanlar neden bazı şeylerin beklentilerimizin çok dışında sonuçlar ürettiğini ya da neden kimi zaman hiç hesapta olmayan gelişmelerin bizi yön değiştirmeye zorladığı konusunu sorgulamışlardır. Bizler anlam arayan, yaşadıklarımızı anlamı bir değerlendirmeye tutmaya çalışan yaratıklarız. Kendi dünyamızda yaşadıklarımız ve deneyimlerimiz üzerinden belirli anlamlar, sonuçlar üretmeye çalışırız. Eğer bu deneyimlerimizi anlamlandıramaz isek, bu kez büyük bir boşluk ve tatminsizlik hissi duyarız. Evren ile ilişkimiz sanki bu anlamlandırma sürecini zorunlu hale getirir. Aklımızla çatışan, bize saçma gelen şeylere karşı doğal bir isyan yaşarız.
Konu astroloji olunca, bu anlamlandırma ihtiyacı çok daha belirgin hale gelir. Zira astroloji içinde belirli kurallar, değerlendirmeler ve yargılar söz konusudur. Ancak her nedense aklımız hayattaki x faktörünü, yani bilinmeyen şeyleri es geçmeye, pek fazla dikkate almamaya eğilimlidir. Bu noktada egomuz ya da bilinçli farkındalığımız her zaman kendisine makul ve anlaşılır, anlamlı bir sonuç üretmeye çalışır ki bu da hayatta bizi dengede tutmaya çalışan şeydir. Halbuki içinde insanın olduğu her disiplinde ve bilimde, örneğin Ekonomi’de ya da İstatistik’te bir “e” faktörü yani hata payı vardır. Yaptığımız öngörümlerin yanına + e yazarız.
Aslına bakarsanız, her şey kendi doğal akışı içinde kendini gerçekleştirir. Ancak bizler, insanoğlu çoğu zaman küçük resme odaklandığımız için, büyük resmin, hayatımızın ana izleğinin getirebileceği sonuçları görmezden geliriz. Olaylar bizim öngörülerimiz, beklentilerimiz yönünde geliştiğinde bunu çok doğal karşılarken, her hangi bir durumun bize göre beklenmedik şekilde değişmesi, örneğin beklediğimiz bir sonucun ertelenmesi ya da iptal edilmesi egomuzu şaşkına çevirir, hatta acı çektirmeye başlar. Halbuki bu tür ertelemeler, gecikmeler ya da iptaller bile büyük resmin bir parçası olabilir. Hayatta rastlantı olarak kabul ettiğimiz şeylere daha yakından ve daha yukarıdan bakmaya çalışalım. Gerçekten de evren bizim niyetlerimize, tercihlerimize göre anında farklı alternatif yollar üretmeye başlar. Her seçimimizde yeni bir evren şekillenmeye başlar. Tıpkı quantum evreninde olduğu gibi, seçimlerimiz yeni olasılık dağılımları üretmeye başlar.
Sıklıkla egomuz büyük resim karşısında afalladığı, şaşkına düştüğü için, hayattaki bilinmeyen faktörünü doğal akışın bir parçası olarak görerek ele alabilmek, bilgelik geliştirmenin en güçlü anahtarlarından birisidir. Olumsuz bir durum ile karşılaşıp korktuğumuzda, tıpkı Mevlana’nın dediği gibi hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını nereden biliyorsun deyişini aklımıza getirmeliyiz. Eğer egomuzu büyük resme hizmet edecek şekilde ayarlayabilirsek, ki bu son derece maharet ve içgörü gerektiren bir yetenektir, başka bir deyişle, kendimizi terbiye edebilirsek, sürece güvenebilirsek, korkularımızı yenebilirsek, o zaman evrenin doğal akışı içindeki yerimizi bulabilir ve zor gibi görünen şeyleri dahi aştığımızı görebiliriz. Zira bu terbiye süreci bir dönüşümü, egomuzu yeniden inşa etmeyi, çoğunlukla da nefsimizi yenmeyi gerektirir. İçinde bulunduğumuz bu Akrep burcu zamanında, Uranüs’ün de getirdiği uyanışlar içinde, korktuğumuz şeyleri anlamamız ve ölümlü egomuzun kısıtlarını, çaresizlik duygusunu aşabilmemiz için, bağımlılık geliştirdiğimiz ama bir yandan da kölesi haline dönüştüğümüz egomuzun dar kalıplarından sıyrılabiliriz. Maddi hayatta hiçbir şey sonsuza kadar sürmediği için, geçen zaman ve yıllar, tecrübelerimizle, kısaca Satürn’ün bize hatırlattığı sınırlı hayatımız içinde, bu olgunluğu geliştirebilmemiz, kısaca büyük resim içinde kendimizi gerçekleştirmemiz, kendi rolümüzü anlamımız bize en anlamlı şey gelecektir